Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim. Bu o kadar nadir bir olay ki. Mucize gibi bir şey. Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.
Hüzün bulutları benim yoldaşım olacaklar bir ömür boyu. Gölgede büyümeye çalışan çiçek üşüyecek hep. Üşümeyi seçecek. İnanıyorum ama ya da sadece diliyorum bir gün kendini ısıtmayı becerecek ya da gölgeden vazgeçeek güneşe çıkacak. Hangisi olur bilmiyorum ama gölgede çürüyecek gibi bir his var içimde .
Demek ki böyle olmak gerekliymiş eğer kendi içinde bir şey varsa önce onu halletmek lazım karşındakinin halini düşünmeden. Verebileceğin zararı hiç hesaplamadan belkide biraz bencilce yaşamak gerek sevgiyi bile her ne kadar sevgi fedakarlık olsa bile.
Biliyorum yazdığımdan hiç bir şey anlamadın sevgili blog ve okuyucusu olmayan sevgili internet sayfası.Çok normal hiç yadırgamıyorum.Ben uzun zamandır ne yazdım ne de sen okudun.Ama söz veriyorum bundan sonra daha fazla yazacağım.Çünkü artık yazacağım bir defterim yok.İmha edilmiş bir halde kim bilir nerede.
Kalbimde sevdası ve korkusu varken ne gereksiz bu tripler.. Sonra hemen unuttum yine. Hasta olduğunda, onu günlerce göremediğimde yaşadığım pişmanlıkları, seni bir daha hiç üzmeyeceğim, sana sarılmadan asla gitmeyeceğim sözlerimi, kalbimin yanışını ve göz yaşlarımı.. Yine kırdım döktüm defalarca onu.
Vay Tiền Trả Góp 24 Tháng. 1 Ben dokuzuncu sınıf öğrencisiyim. Son hafta derste oturuyordum ve millet birbirine sıkıntıdan silgi atıyordu, bana da silgi geldi ve ben rastgele fırlattım bir çocuğun kafasına geldi çocuk kalkıp saldırdı üstümü başımı yırttı, istesem öldürürüm orada çocuğu, küçücük çocuk yumruk atmayı bile bilmiyor. Ama ceza almayayım diye ellerimi arkada bağladım ve bekledim sonuç olarak savunmamı bile almadan ikimize de 1 gün uzaklaştırma verdiler, cuma günü karne günü çıkışta çocuktan intikam almak istiyorum yani içimde o kötü his kaldı şu an hiçbir şey yapmadım aynı cezayı aldık, sizce ne yapayım? Son düzenleyen Moderatör 15 Haziran 2022 3 Çocuğun en başta silgi atma gibi bir hareketi olmadıysa acını ondan çıkarman pek doğru olmaz. Çocuk tamamen haklı diyemem sana saldırmak konusunda ama.. 9 Askerde olduğunu düşün ve tezkereni almana birkaç gün kalmış olsun, yemekhane de yemek yerken diğer askerlerden birisi geldi ve üstüne tepsi fırlattı ve sen de gidip o tepsiyi başka bir askere fırlattın, fırlattığın asker de gelip sana saldırdı ve üstünü parçaladı ve sonra hepiniz ceza aldınız. Kurtulmana birkaç gün kalmışken olaya kalkışıyorsan sen de bela arıyorsun demektir. Şikayet etmek yerine olaya dahil olmuş. Şikayet etmesi tamamen zaman kaybı olurdu
Bir şeyi çok isteyince neden olmaz? Bir şeyi çok isteyince neden olmaz? Çok istediğimiz şeyler neden olmaz? Neden istediklerimiz gerçekleşmez? Hayatımızın gidişatını ve büyük bölümünü doğuştan aldığımız etkiler belirler. Aldığımız her etki birer köprü kolaylık veya direnç noktası zorluk gibidir. Ya herşey çok kolay olur veya ne kadar çok istersek isteyelim bir türlü isteklerimiz gerçekleşmez. Bizim ömür boyu isteyipte elde edemediklerimize bazıları doğuştan sahip olabilir veya kısa sürede elde edebilir. Bir şeyi çok isteyince olmaması bizim lanetli olduğumuz anlamına gelmez. İstediklerimizin olmaması kompleks haline getirilmemelidir. Konuyu öncelikle iki başlık halinde ele alarak ayrıntılara girelim. İstediklerimizin olmaması Bir şeyi ısrarla çok isteyince olmaması İstediklerimiz Neden Olmaz? İstediğimiz şeyler neden olmuyor? Hayatta hiçbir istediğim olmuyor ama neden?Samimi istekler, bilgi seviyesinde ise kendisi karşımıza çıkar İstekler, mıknatıslardaki çekim gibidir. Bunu bir çoğumuzun yaşadığı bir örnekle ele alalım. Öğrenmeyi çok istediğimiz bir bilgi vardır veya hatırlamaya çalıştığımız bir kelime, formül veya olay… Fakat bir türlü o bilgiye nasıl ulaşacağımızı bilemeyiz. İlginç bir şekilde bu bilgi bir süre sonra hiç ummadığımız bir şekilde karşımıza çıkar. Arkadaşımızla sohbet ederken uzun süredir öğrenmeye çalıştığımız bir konu arkadaşımız tarafından anlatılır. Hatırlamaya çalıştığımız bir kelimeyi bir anda dikkatimizi çeken bir tabelada okuruz. Aklımızı kurcalayan bir konu o an açık olan televizyondaki bir programda anlatılır. Bulamadığımız bir formül masanın üzerinde açık olarak bırakılan kitapta anlatılmaktadır. İnternette araştırma yaparken uzun süredir aradığımız ama o an aklımıza gelmeyen bir konuyu farklı bir konuyu araştırırken açılan sayfada diğer konular arasında buluruz. Yere atılmış gazete sayfasında o an düşündüğümüz bir konu hakkında aklımıza takılan sorunun cevabı yer almaktadır. Araba almak isteriz, bir internet sitesinde nasıl para kazanılabileceği ile ilgili bir makale görürüz. Bu ve benzeri çok sayıda örnek vardır. Konuya özellikle bu noktadan girdim çünkü “bir şeyi çok isteyince olmaması” aslında bizim yanlış yöntemler kullanmamız veya isteklerimizi yanlış yönlendirmemizle ilgilidir. Samimi ve gerçekten ihtiyaç olan hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Özellikle bilgi seviyesinde olan istekler gerçekten ihtiyacımız varsa mutlaka karşımıza çıkar. Neden Her İstediğimiz Olmaz? Bir çoğunuz yukarıda anlatılanlardan cevabı çıkarmışsınızdır. Neden her istediğimiz olmaz? Aslında olur fakat bizim beklentilerimiz ve yöntemlerimiz yanlış olduğu için biz bunların farkında olmayız. Yani biz son model bir araba istediğimizde bir sabah uyandığımızda karşımıza paketlenip kapımıza konulmuş bir araba bulmayız. Bunun yerine eğer gerçekten ihtiyacımız varsa ve samimi isek, ihtiyacımız olan arabayı almak için nasıl para kazanabileceğimiz ile ilgili bilgiler ve ilhamlar gelir. Bunları değerlendirmek ve kullanmak kişiye Yasalar Laubaliliği Dikkate Almaz Konuyla bağlantılı olarak aşağıdakilere benzer istekler doğal olarak cevap bulmayacaktır. Arkadaşlarınıza gösteriş yapmak için son model araba sahibi olmayı istemek Arkadaşlarınıza ve çevrenize ne kadar üstün olduğunuzu göstermek için ihtiyacınızdan fazlasını istemek Size yapılan yanlışların intikamını almak ve acı çektirmek için daha fazla imkana sahip olmayı istemek İhtiyacı olmadığı halde egosunu tatmin etmek için istemek Arkadaşlarına gösteriş yapmak ve en iyisini elde ettiğini herkese göstermek için zengin biri ile evlenmeyi istemek Ve benzer durumlar… Bu gibi istekler de, ısrarla çalışanlar için olacaktır ancak sonuçlarına katlanmayı peşinen kabul etmiş olursunuz. Gösteriş için yapılan evliliklerin sonu ayrılık, acı çektirmenin sonu daha fazlasıyla size veya yakınlarınıza daha büyük acılar, üstünlük ve gösterişin sonu yalnızlık…. İsteklerimiz Bizi Hakkımız Olana Yönlendirir Balık tutmaya gittiğinizde “herkese nasıl balık tuttuğumu göstereyim, hayran kalsınlar” düşüncesiyle giderseniz ve nasıl fazla balık tutulacağını tam olarak bilmiyorsanız, arkadaşlarınız balık tuttukça siz kıskançlık krizlerine giriyorsanız büyük bir ihtimalle eliniz boş dönersiniz. Eşinizin, çocuklarınızın veya anne babanızın uzun zamandır balık yemedikleri için balık tutmak isterseniz kovanıza balıklar kendiliğinden dolmaz. Bunun yerine yanınıza gelen biri size neler yapmanız gerektiğini söyleyebilir veya neler yapmanız, tam olarak nerede balık tutmanız gerektiği ile ilgili ilham gelebilir. Siz kovayı ağzına kadar doldurmak istersiniz ancak ihtiyacınız olan 6 altı balıktır ve o kadar balıkla dönersiniz. Sebepler ve istekler ne olursa olsun kurallar yerine getirilmediği sürece isteklerin karşılığı “isteklerinizi elde etmek için ne yapmanız gerektiği” ile ilgili bilgiler olacaktır. Tüm kurallara uyulduğunda istekleriniz tıpkı bir mıknatıs etkisi gibi balıkları size olarak isteklerimiz yerine gelir fakat ayağımıza hazır olarak gelmez. İstediklerimizi elde etmek için yapmamız gerekenler bize yönlenir. Bir Şeyi Israrla İsteyince Olmaması Bir şeyi çok isteyince neden olmaz? Bir şeyi çok istemek ve olmaması. Bir şeyi çok istersen neden olmaz? İsteklerimizi fırlatılmaya hazır oklar olarak düşünün. İstediğinizde yay gerilir eğer onu bırakmazsanız, her istediğinizde yay gerilmeye devam eder. Sonra siz “Ne kadar istesem de olmuyor, vazgeçtim” dediğinizde enerji serbest kalır ve ok o an fırlatılır.. Nereye mi? Asla hedefine değil.. Derslerinde başarılı olmak isteyen bir öğrenci “yüksek not almak istiyorum” şeklinde bir istekte bulunduğunda bunun karşılığı yüksek not alması için neler yapması gerektiği ile ilgili bilgilerdir. Bu bilgileri kullanmak ve değerlendirmek öğrenciye kalır. Ancak bu istek bazen o kadar sık tekrarlanır ki bir türlü ok fırlatılmaz, sürekli istek noktasında kalınır. Şişirilen bir balon düşünün. Her istekte bir miktar daha şişirilir sonuçta “olmuyor, yapamıyorum, başaramıyorum, canım hiç ders çalışmak istemiyor” der ve hiç ders çalışmayanlara bakarak vazgeçer. Enerji serbest kalır ve balon hiçbir şey yapmadan yüksek notlar almak olduğunda ne yapması gerektiği ile ilgili bilgiler de gelmeyebilir. İsteklerde Samimiyet ve Sonucu Beklemek İsteyin ve yapmanız gereken ne ise onu yapmaya devam edin. İsteklerde samimiyet varsa bir şekilde ne yapmamız gerektiği karşımıza çıkacaktır. Beklentilerimizin karşılığı hiçbir şey yapmadan ayağımıza gelmesini istediğimiz para ise hiçbir zaman gökyüzünden para yağmayacaktır. Çünkü insan sadece kendisi için ister. Sadece kendisinde olsun ister. Tatmin olma yolu, sadece kendisinin sahip oldukları ve diğerlerinde bulunmaması, olduğunda hiçbir zaman gerçekleşmeyecek döngüsel bir süreç başlar. Bunun ne zaman tetiklendiğinin bir önemi yoktur. Atlanmaması gereken önemli bir nokta var. Bir başkasının “bunu iste; talep et; gelir, olur, gerçekleşir” demesi ile kendinizin “ihtiyacım var buna sahip olmak istiyorum” şeklindeki söylemleri farklı sonuçlar doğuracaktır. İlk istek başkasının yönlendirmesi ile gerçekleşir ve büyük ihtimalle talebin kaynağı sizin gerçekten ihtiyacınız olması değildir bir başkasının “ben söylemiştim, yaptı ve oldu” şeklinde kendisini tatmin etme dürtüsüdür. Bir şeyi çok isteyince neden olmaz? İstiyorum olsun mu? İhtiyaçlar sizi kalbi veya dilsel olarak bir şeyler istemeye yönlendiriyorsa bunu mutlaka kelimelerle ifade etmenize gerek yoktur. Bir şeyler yapma ihtiyacı ortaya çıktığında “bunu istiyorum” demek ego kökenlidir. İhtiyaç ve ihtiyacı gidermek için çaba sarfetmek insanı sonuca götüren bir sürecin içerisine sokacaktır. Bu sürecin nasıl değerlendirileceği gene ihtiyaçlar ve taleplerle İstemek Ne Demektir? İsteklerimizin şekli, olasılıklarla ortaya çıkan sonuçları etkiler. Bir şey olmuyorsa neden olmuyordur? İstekler ve taleplerde ısrar edildiğinde doğum anında sahip olduğumuz etkiler bu taleplerin ve isteklerin sonucunu etkileyebilir. Aslında olduğunda bizim için iyi olmayacak sonuçlarda ısrarlı davranmak sonuçta “neden olmadığını şimdi anladım” dememize neden olabilir. İsteklerimizin mıknatıs etkisine benzetilebileceğinden bahsetmiştik. Bu isteklerimizi “Eğer benim için hayırlısı ise veya benim içi iyi olacaksa” şeklinde dile getirdiğimizde itme çekme kanunda olduğu gibi değişimler meydana gelecektir. “Benimde bu kalemden olsa” diyen bir çocuğu ele alalım. Daha önce prekognisyon ve premonisyon konularında dile getirilen “düşüncelerin oluşlara etkisi” konusunda olduğu gibi istekler ve gerçekleşmesi sonuçları da etkileyecektir. Israr ve Olasılıkların Sonuçlara Etkisi Çok ısrar eder ve sonuçta o kaleme sahip olur fakat arkadaşı kalemi kullanmak istediğinde izin vermez ve aralarında bir tartışma başlar. Tartışma sonrası kalemin sivriltilmiş kısmı çok acı bir yaralanma ile başa alacak olursak çocuk “benim için sonuçları iyi olacaksa” şeklinde bir istekte bulunduğunda sonuçta olumsuzlukların ortaya çıkma ihtimalleri varsa büyük ihtimalle o kaleme hiçbir zaman sahip olamayacaktır. Ancak sonucu etkileyecek ihtimaller değiştiğinde o kaleme sahip olabilir. Sahip olduğu herşeyi kullanmayı isteyen bir arkadaşı varsa ve O’da hiçbir zaman paylaşmak istemediği için tartışma ihtimali süreklilik arzetmekte ise bu döngü o arkadaşından uzaklaşıncaya veya kendisi paylaşmayı öğreninceye kadar devam edecektir. Bu örnek hayatımızda “istiyorum ama olmuyor” dediğimiz bir çok şey için de geçerlidir. Sebepler ne olursa olsun “neyi neden ve nasıl istediğimizi” iyi bilmeliyiz. Çünkü kaleme sahip olduktan sonra ortaya çıkan yaralanmalardan çok daha ağır sonuçları olan örneklerde vardır. Bir şeyi çok isteyince neden olmaz? 23 Eylül 2018 şeyi çok isteyince neden olmaz?” Konusu içerisinde geçen tanımlamalar, Kendi tanımlamalarımı ifade eder. Tartışmaya açıktır. Genel geçer olarak kabul edilmeyebilir.
“Size söylemedim mi? Annem ben üç yaşındayken ölmüş. Daha yirmi sekiz yaşındayken, küçük kardeşimi doğururken hayatını kaybetmiş. Güzel bir kadın olduğunu söylerler, ama onu hiç hatırlamıyorum, hiç.” “Ya karınız? Mathilde’de bu sihirli gülümseyiş var mıydı?” “Hayır. Bundan eminim. Mathilde güzel bir kadındır, ama gülümsemesinin hiçbir gücü yok benim üzerimde. Bu gülümsemenin on yaşındaki Mary’de olup da Mathilde’de olmadığını düşünmek çok aptalca bir şey. Ama ben böyle hissediyorum işte. Bizim evliliğimizde onun karşısında güçlü olan benim, benim korumam altında olmak isteyen o. Hayır, Mathilde’nin böyle bir sihri yok, nedenini bilmiyorum.” “Sihir karanlık ve gizem ister,” dedi Nietzsche. “Belki de onun gizemi, on dört yıllık bir evlilikle beraber solup gitmiş olabilir. Onu çok mu iyi tanıyorsunuz? Belki de güzel bir kadınla olan ilişkideki gerçeğe dayanamıyorsunuz.” “Güzellikten başka bir sözcüğün gerektiğini düşünmeye başladım. Mathilde güzellikle ilgili her unsuru taşıyor. Onda güzelliğin estetiği var, ama gücü yok. Belki de haklısınız, sürekli onunla birlikteyim. Sık sık derinin altındaki eti ve kanı görüyorum. Bir başka faktör de hiçbir rekabetin olmayışı; Mathilde’nin yaşamında hiç başka erkek olmadı. Bu önceden planlanmış bir evlilikti.” “Rekabet istemeniz beni şaşırttı Josef. Birkaç gün önce, bundan korktuğunuzu söylemiştiniz.” “Rekabeti hem istiyorum, hem istemiyorum. Hamlarsanız bana mantıklı olmak zorunda olmadığımı söylemiştiniz. Yalnızca aklıma gelenleri söylüyorum. Biraz beklerseniz düşüncelerimi toplayabileceğim Evet, güzel bir kadında bu gücün olması için başka erkekler tarafından arzu edilmesi gerekiyor. Ama böyle bir kadın fazla tehlikeli, beni yakar bitirir. Belki de Bertha tam ideal bir bileşim, çünkü henüz tam anlamıyla oluşmamış! O, tamamlanmamış, embriyo halinde bir güzellik.” “Yani,” diye sordu Nietzsche, “onu elde etmek isteyen başka erkekler yok diye mi güvenli?” “Tam olarak öyle değil. O daha güvenli, çünkü onun içinde bir yerim var. Onu her erkek ister, ama bu rakiplerimle kolayca baş edebilirim. Bertha tamamen bana bağımlı, daha doğrusu bağımlıydı. Yemeğini ben yedirmezsem haftalarca yemek yemeyi bile reddediyordu. “Doğal olarak, onun doktoru olduğum için hastamın bu tepkisine üzülüyordum. Vah, vah, ne yazık! diyordum. Mesleki açıdan ailesine nasıl kaygılandığımı anlatıyor, ama bir erkek olarak gizliden gizliye; bunu sizden başka kimseye anlatamazdım, zaferimin keyfini çıkarıyordum. Bir gün bana beni düşlediğini anlattığında içim coşkuyla dolmuştu. Onun en gizli dünyasına girmek, başka hiçbir erkeğin kapısına yanaşamadığı yere girebilmek benim için büyük bir zaferdi! Düşlerdeki imgeler asla ölemeyeceğine göre orası benim sonsuza dek yaşayabileceğim bir yer olmuştu!” “O halde Josef, kimseyle yarışa girmeden yarışmayı kazanmış oluyorsunuz!” “Evet, bu da Bertha’nın benim için taşıdığı başka bir anlam; güvenli rekabet, kesin zafer. Ama güvenlik taşımayan güzel bir kadın, o başka bir mesele.” Breuer sustu. “Anlatmaya devam edin Josef. Şimdi aklınıza neler geliyor?” “Güvenlik duygusu vermeyen bir kadını düşünüyordum, birkaç hafta önce muayenehaneme gelen, Bertha’nın yaşlarında, tam anlamıyla oluşmuş bir güzelliği olan bir kadını, pek çok erkeğin önünde diz çökeceği türden bir kadını. Beni büyüledi, ama aynı zamanda korkuttu da! Onu bekletemeyecek kadar güçsüz kaldım karşısında ve sırası gelmediği halde diğer hastalarımdan önce onu içeri almak zorunda hissettim kendimi. Tıp açısından uygun olmayan bir ricada bulundu benden, onun isteklerine karşı direnmek bana müthiş zor anlar yaşattı.” “Ah, bu çıkmazı bilirim,” dedi Nietzsche. “En çok arzu edilen kadın en çok korkulan kadındır. Tabii bunun nedeni onun ne olduğu değil, bizim onu nasıl gördüğümüzdür. Çok acı!” “Acı mı dediniz Friedrich?” “Asla tanınamayan bu kadın için acı, erkek için de acı. Bu acıyı bilirim.” “Sizin de bir Bertha’nız mı olmuştu?” “Hayır, az önce anlattığınız hastanız gibi birini tanımıştım, o geri çevrilemeyecek kadın gibi birini.” Lou Salome, diye düşündü Breuer. Bunun Lou Salome olduğuna kuşku yok! Sonunda ondan söz etti! Dikkatleri kendi üzerinden uzaklaştırmaya istekli olmasa da bu noktayı üstelemekten kendini alamadı. “Eee, Friedrich o geri çevrilemeyen kadına ne oldu?” Nietzsche tereddüt etti, sonra da cebinden saatini çıkardı. “Bugün verimli bir konuşma yaptık; kim bilir, belki de bu konuşma her ikimiz için de verimli olmuştur. Ama zamanımız bitiyor ve sizin daha söylemek istediğiniz pek çok şey var. Lütfen Bertha’nın sizin için taşıdığı anlamı anlatmaya devam edin.” Breuer o anda, Nietzsche’nin ona açılma şansının her zamankinden yüksek olduğunu biliyordu. Belki de hassas bir sorgulamayla istediği her şeyi alabileceği bir aşamadaydı. Ancak Nietzsche’nin, “Durmayın Şu anda düşünceleriniz akmakta,” sözleriyle yaptığı hatırlatmadan sonra aynı hevesle anlatmaya devam etmekten başka bir şey yapamadı. “Gizli bir yaşamın, ikili yaşamın karmaşıklığı beni mahvediyor. Yine de artan bir hızla bunu yaşıyorum. Yüzeysel burjuva yaşamı beni öldürüyor; her şey çok açık, insan sonunun ne olacağını, atacağı bütün adımları rahatça görebiliyor. Bu çılgınca, biliyorum, ama ikili yaşam, ek bir yaşam gibi. İnsana adeta uzatılmış bir yaşam sunuyor.” Nietzsche başıyla onayladı. “Zamanın yüzeysel yaşam olanaklarını bir lokmada yutabileceğini, ama gizli yaşamın tükenmez olduğunu mu düşünüyorsunuz?” “Evet, söylediklerim tam olarak bunlar değildi, ama kastettiğim buydu. Bir başka şey de, belki de en önemli şey, Bertha ile birlikteyken ya da şu anda olduğu gibi onu düşünürken hissettiğim o anlatılamaz duygu. Eksiksiz mutluluk! En yakın sözcük bu!” “Josef, ben hep şuna inanmışımdır Bizler arzu edilenden çok arzu etmeye âşığızdır!” “Arzu edilenden çok arzu etmeye âşığızdır!” Breuer bu cümleyi tekrarladı. “Lütfen bana bir kâğıt kalem verin. Bu cümleyi unutmak istemem.” Nietzsche defterinin arkasından bir yaprak yırttı ve Breuer yazdığı satırı bitirip, kâğıdı katlayarak ceketinin cebine yerleştirene kadar hiç sesini çıkarmadı. “Bir şey daha,” diye devam etti Breuer, “Bertha yalnızlığımı azaltıyor. Kendimi bildim bileli içimdeki boşluklardan korktuğumu hatırlıyorum. Bu yalnızlığım insanların var ya da yok olmasıyla ilgili bir şey değil. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?” “Ah, bunu benden iyi kim anlayabilir? Zaman zaman, var olan en yalnız adam olduğumu düşünüyorum. Dediğiniz gibi bunun, insanların varlığı ya da yokluğuyla ilgisi yok, üstelik yalnızlığımı elimden aldıkları halde gerçekten benimle olmayanlardan da nefret ederim.” “Ne demek istiyorsunuz Friedrich? Sizinle nasıl olmazlar?” “Benim için aziz olan şeylere değer vermeyerek! Bazen yaşamın o kadar içini görebiliyorum ki birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum.” “Benim yalnızlığımın sizinkiyle aynı olduğundan emin değilim. Belki de ben hiçbir zaman sizin indiğiniz derinliklere inmeye cesaret edemedim.” “Belki de,” dedi Nietzsche, “Bertha sizi daha derinlere inmekten alıkoyuyor.” “Daha fazla inmek istediğimi sanmıyorum. Üstelik, yalnızlığımı aldığı için Berthaya minnet duyuyorum. Benim için bir anlamı da bu. Son iki yıl içinde hiç yalnız kalmadım; Bertha, evinde ya da hastanede her zaman benim ona gelmemi beklerdi. Şimdi ise içimde ve hâlâ bekliyor.” “Bertha’yı kendi ellerinizle yarattığınız bir şey yerine koyuyorsunuz.” “Ne demek istiyorsunuz?” “Size yine her zamanki kadar, her insanın mahkûm olduğu kadar yalnızsınız demek istiyorum. Kendi ikonunuzu yapıyor, onun eşliğiyle içinizi ısıtıyorsunuz. Belki siz, sandığınızdan da fazla dine bağlısınız!” “Ama,” diye karşılık verdi Breuer, “o, bir bakıma her zaman orada. Ya da bir buçuk yıl kadar oradaydı. Kötü de olsa yaşamımın en canlı zamanı oldu. Onu her gün görüyordum, her zaman düşünüyordum, her gece rüyalarımdaydı.” “Onun orada olmadığı bir zamandan söz etmiştiniz bana Josef, sürekli gördüğünüz o düşünüzde. Nasıldı… onu arıyorsunuz ve?..” “Korkutucu bir şeyler olduktan sonra başlıyor. Ayaklarımı bastığım yer kayıyor ve ben Bertha’yı arıyorum, bulamıyorum… “ “Evet, bu rüyada çok önemli bir ipucu olduğuna eminim. Meydana gelen o korkutucu olay neydi, bastığınız yerin açılması mı?” Breuer evet anlamında başını salladı. “Josef, neden o anda Bertha’yı aramak zorundaydınız? Onu korumak için mi? Yoksa onun sizi koruması için mi?” Uzun bir sessizlik oldu. Breuer, kendisini toplamak için başını iki kez geriye savurdu. “Devam edemeyeceğim. Bu çok tuhaf, ama artık aklım durdu. Kendimi hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim. Daha öğlen bile olmadı, ama günlerdir durmadan çalışmış gibi hissediyorum kendimi.” “Ben de öyle. Bugün zor bir gün oldu.” “Ama bence iyi iş çıkardık. Şimdi gitmem gerek. Yarın görüşürüz Friedrich.” Irvin D. Yalom Kaynak Nietzsche Ağladığında
İbraniler Mektubu - / 1019-39 Mesih'in kanı bize kuraj veriyor 19 Onun için, kardeşler, kurajımız var, İsa'nın kanıyla en kutsal yere girelim. 20 Mesih ne vakıt perdenin arkasına geçti ve o perde aslında onun bedenidir, o vakıt bizim için oraya yeni ve canlı bir giriş yolu açtı. 21 Allahın evinin üzerinde büyük bir başgörevlimiz var. 22 Yüreklerimiz temiz kılındı, imanda tam emin olduk, yüreklerimiz kötü duygularımızdan temizlendi, ve bedenlerimiz saf suyla yıkandı. Madem öyle, yaklaşalım. 23 Umut ettğimiz ve açık açık söylediğimiz şeye hiç sarsılmadan sıkı tutunalım. Çünkü bize söz Veren sadikandır. 24 Biz gene bakalım, birbirimize sevgi ve iyi işler için iştah verelim. 25 Toplantılardan da vazgeçmeyelim. Bazıları buna alıştılar. Hayır, birbirimize kuraj verelim. Hele hele o günden için, hani görüyorsunuz nasıl yakınlıyor. 26 Çünkü hakikatı öğrendikten sonra, bile bile günah işledik mi, o vakıt artık günahlara karşılık hiç bir kurban kalmıyor. 27 Sade kalıyor, o korkunç davalamayı ve Allahın düşmanlarını yakıp bitiren o ateşi bekleyelim. 28 Eskiden her kim Musa'nın kanununu hor gördüyse, iki ya da üç şahidin sözleri üzere hiç acımadan öldürüldü. 29 Peki, kim Allahın Oğlu'nu ayaklarının altında çiğnerse ve kendisini kutsal kılan anlaşmanın kanını sıradan bir şey sayarsa ve merhamet ruhuna karşı dikilirse, ne sanıyorsunuz, o kişi ne kadar daha ağır bir cezaya layık sayılacak. 30 Ne de olsa Rabbi tanıyoruz, O diyor "İntikam benimdir, karşılık ben verecem." Ve gene "Rab kendi halkını davalayacak." 31 Evet, diri Allahın eline düşmek korkunç bir şeydir! 32 Bir de eski günleri aklınıza getirin o vakıt aydınlandınız ve sonra çekilere karşı büyük muharebeniz oldu. 33 Kimi kere siz aşağılandınız, çeki gördünüz, alçak düşürüldünüz. Kimi kere de, bunları çeken başkalarının dertlerini paylaştınız. 34 Mapusta olanlara yakınlık gösterdiniz. Mallarınızı güpegündüz alıp götürdüler, siz de onu sevinçle karşıladınız. Çünkü bilirdiniz ki, sizin daha yüksek ve kalıcı bir malınız var. 35 Madem öyle, kurajınızı ziyan etmeyin, çünkü onun karşılığı büyük olacak. 36 Size sabır lazım; öyle ki, Allahın istediğini yerine getirdikten sonra, söz verilen şeyi alasınız. 37 "Çünkü az vakıt kaldı, Gelmekte Olan tez gelecek, Hiç de oyalanmayacak." 38 "Benim doğru saydığım kişi imanla yaşayacak. Ve ondan dönürse, canım o kişiden hoşlanmayacak." 39 Ama biz, geri dönüp perişan olanlardan değiliz. Biz, iman edip canlarını kurtaranlardanız. Yazar, İsa’nın kurbanı ne kadar üstün olduğunu gösterdi. Bundan sonra artık şimdi bunun bizim için ne demek olduğunu gösterecek. A. “En kutsal yere girelim” 1. Ne kadar zor idi, Allahın yanına girmek sade başgörevli, sade senede bir defa görevliler yaklaşırdılar, ama giremezdiler büyük Allah adamı Davut bile hasretle o kutsal yere baktı, çünkü giremedi Mezmur 236 “Evet, yaşamımın her gününde, iyilik ve mutluluk beni izliyor ve uzun günler geçirecem RAB’bin evinde.” Mezmur 841-4 “Ne cana yakındır senin evlerin, ey her şeyi yapabilen RAB’bim! Ruhum tutuşuyor ve özlüyor RAB’bin avlularını, kalbim ve bedenim neşe ile haykırıyor yaşayan Allaha. Serçe kuşu bile bir ev buldu, acıkuşu da yavrularını koyacak bir yuva senin kurbanyerlerinin yanında, ey herşeyin Padişahı, Kralım ve Allahım benim! Ne mutlu senin evinde oturanlara durmadan seni överler! bu, Davut için sadece bir umut, bir özlem duygusu idi 2. Ama bizim için bu her an mümkün olan bir hakikattır. diyor “kurajla” ve “madem öyle, girelim” sanki biz imanlılar bu hakikatları biliyoruz, ama birisi lazım bizi elimizden tutsun, bize kuraj versin, bizi uğraştırsın kimi kişiler çok fazla korkuyor Allaha yaklaşmaya, ama çoğumuz UNUTUYORUZ, ya da önem vermiyoruz. sanki bir perde var, o perdenin arkasında bizi ne bekliyor bilmiy oruz – onun için korkuyoruz oraya girelim 3. Sen Allaha nasıl yaklaşıyorsun? - insanların yüzlerine bakmayan bir dilenci gibi mi, yoksa - saygısız bir delikanlı gibi mi, yoksa - fenalık yapmış ama af edilmiş bir evlat gibi mi? 4. Mesih perdeyi yırttı Bu bukvalno oldu, haçta ölürken Matta 2751 “Ve işte, Allahevindeki ayırma perdesi yukarıdan aşağıya kadar yırtılıp iki parça oldu. Yer sarsıldı ve kayalar parçalandı.” bunun anlamı çok büyük artık girişi kapatan engel kalktı, artık her imanlı Allahın huzuruna girebilir ama daha da derin an lamı var o perde aslında İsa’nın bedenidir – onu “yırttı”, yani kurban etti onun bedeni, bizim bedenimiz gibi idi, o bizden biri idi – artık bir insan Rabbin huzurunda 5. İsa başgörevli olarak bizim için ne yapıyor? 1 yüreklerimiz temiz kılındı Senin yüreğin temiz mi? Sen çok mu garant gidiyorsun? Kendi yüreğini çok mu iyi tanıyorsun? Mezmur 5110 ”Ey Allahım, temiz bir yürek yarat bende, yepyeni bir ruh kök salsın içimde.” Yeremya 179 “Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez. Onu kim anlayabilir” kendi kendimize kalırsak, hiç bir zaman Allahı memnun edemeyiz, dua ederken bile günah işleyecez. ama İsa sade kırdan günahlarımızı silmiyor, iceriden den bizi temizliyor – artık Rab için ne yaparsak temiz sayılıyor 419-20 “Böylelikle biliyoruz, hakikattayız diye, ve böylelikle Onun önünde yüreklerimizi yavaşlattırıyoruz. Öyle ki, yüreğimiz bizi davalarsa bile, Allah yüreğimizden daha büyüktür. O her şeyi biliyor.” 2 imanda tam emin olduk her bir inançta bir “belki faktoru” vardır. Her inanç kör bir inançtır. İman ediyorlar, çünkü o öğretiş hoşlarına gidiyor ama bizim inancımız başka KESİN biliyoruz, İsa Mesih istiyor iman edelim, çünkü o ölülerden dirildi 1517, 20 bu, hayatımız için kuvvet demektir – sonsuz yaşam için garanti demektir 3 kötü duygulardan temizlendik hayatında var mı yaptığın bir şey ne için utanıyorsun? Mezmur 514 “Çünkü suçlarımı biliyorum, ve günahım her daim önümde.” İsa bize fırsat veriyor, değil sade o günahlarımızı af unutsun, biz de unutalım artık Şeytanın en büyük silahı ondan alındı, bizi suçlayamıyor Rom 833-34 “Allahın seçtiği kişileri kim suçlayacak? Suçsuz çıkaran Allahtır. 34 Onları kim davalayacak? Ölen, hem de dirilen Mesih İsa'dır. O hem de Allahın sağında duruyor ve bizim için aracılık yapıyor.” Açıklama 127-10 “Ve gökte muharebe oldu. Mihail ve onun melekleri ejdere karşı muharebe ettiler. Ejder de kendi melekleri ile muharebeye çıktı. Ama onlar kazanamadılar, gökte onlara artık yer kalmadı. Ve o büyük ejder, o eski yılan, adı 'İblis' ve 'Şeytan' olan, bütün dünyayı saptıran, işte o yeryüzüne atıldı. Ve kendisiyle birlikte, onun melekleri de yeryüzüne atıldı. Ve gökte şöyle yüksek bir ses işittim "Allahımızın kurtarması ve kuvveti ve krallığı, işte şimdi oldu. Onun Mesihinin kuvveti, işte şimdi oldu. Çünkü kardeşlerimizi kim suçlardı, o dışarı atılmıştır. Onları Allahımızın önünde gece gündüz suçlardı.” 4 bedenlerimiz saf suyla yıkandı Her dinde temizlik konusunda kanunlar var yıkamalar, traş olmak, yemek kanunları Allah onu en başta verdi, günahlı ve günahsız teması öğretirsin. Ama aslında insan Allahın önünde her daim kirli sayılıyor. Asıl temizlik, Allahın öündeki temizlik “saf su” ile oluyor, o da vaftizi gösteriyor 321 “Bunun karşılığı gibi, şimdi de vaftiz sizi kurtarıyor. Değil onda bedenin pisliği çıkartırılsın. Hayır, İsa Mesihin dirilişine dayanarak, kişi Allaha bakıp temiz bir duygu istiyor.” B. “Sıkı tutunalım” diyelim, büyük acelen var ve lazım bir otobüsü tutasın; koşarak gidiyorsun, son anda, tam kalkmak üzere iken, içine atlıyorsun. Ama otobüsün yolculuğu rahat değil, çok sallanmak var. Eger tutunmazsan, çabuk bıkacan ve inecen. aynı onun gibi, İsa Mesihin otobüsü çok sarsalanıyor, zor bir yolculuktur. Onun için lazım TUTUNALIM. Bu demeki o hakikatları değil sadece bilelim, ama her gün onlara dayanalım, her gün onları C. “Birbirimize destek verelim” 1. Ne için – sevgi ve iyi işler BG’d aki toplantılarda en büyük problem mülüslük ve bencillik sevgi için aktif olarak uğraşıyor musun, toplantının içinde daha fazla sevgi olsun? iyi işler için Matta 516 “Aynı onun gibi, sizin de aydınlığınız insanların önünde parlasın. Öyle ki, sizin iyi işlerinizi görüp gökteki Babanızı şanlasınlar.” 2. Nasıl – toplantılarda toplantıya gelirken düşüncemiz olsun “Ben ne kadar katabilirim” değil “Ben ne kadar alabilirim” toplantıda aktif olarak kardeşleri destek vermek lazım – değil kino düşüncesi 3. Bir örnek Bar-Nabas Asıl adı Yusuf, ama ona bir lağap takmışlar Bar = Oğul; Nabas = Kuraj vermek; yani kuraj vermenin oğlu – kuraj verici Apo 436-37 Rabbin işi için kendi tarlasını sattı “Yusuf adında bir adam vardı. Kıbrıs doğumlu bir Levili idi. Apostollar ona 'Bar-Nabas' da bağırdılar, bunun türkçesi kuraj veren. Onun da bir tarlası vardı. Ve onu satıp parasını apostolların ayaklarının dibine koydu.” Apo 926-27 Pavlus’u apostollara tanıtırıyor “Saul Yeruşalim kasabasına gitti. Öğrencilerinin arasına sokulmaya çalıştı, ama hepsi ondan korktular. İnanmadılar, açan o bir öğrenci oldu. Bar-Nabas gene, onu tutup apostolların yanına getirdi.” Apo 1122 Apostollar onu Antakya kasabasına gönderdiler “Yeruşalimdeki topluluk onlardan için haber aldı ve bunun üzerine Bar-Nabas'ı Antakya'ya yolladı.” Apo 1129-30 Para yardımını onunla gönderdiler “Öğrenciler de, karar verdi, herkesin elinden ne kadar gelirse, Yahudiye sancağında oturan kardeşlere yardım göndersinler. Onu yaptılar ve Bar-Nabas ile Saul'un elinden ihtiyarlara gönderdiler.” Apo 1225 Genç kardeşkızanı olan Markos’u yanına aldı “Bar-Nabas ve Saul işlerini bitirip Yeruşalim'den döndüler. Yanlarına Markos lağaplı Yuhanna'yı da aldılar.” Apo 132-3 Birinci misyonerlik yolculuğuna gönderiliyor “Onlar oruç tutup Rabbe hizmet ettiler. O vakıt Kutsal Ruh şöyle konuştu "Bana Bar-Nabas'ı ve Saul'u ayırın. Ben onları bir iş için çağırdım." Ondan sonra oruç tutup dua ettiler. Ve ellerini onların üzerine koyuyup onları yolcu ettiler. Apo 1411-12 Bar-Nabas’ın işi değil konuşmak, sakinlikle kişilere kuraj vermek “Kalabalıklar Pavlus'un yaptığını görünce, başladılar yüksek sesle Likavoniya dilinde şöyle bağırsınlar "Tanrılar insan kılığına girip bize indiler!" Ve Bar-Nabas'a Zeyus, Pavlus'a gene Hermes dediler, çünkü en çok konuşan o idi.“ Apo 1522 büyük tartışma çıkarken, onu gönderdiler “Bunun üzerine apostollar, ihtiyarlar, hem de bütün topluluk uygun gördü, aralarından adamlar seçip onları Pavlus ve Bar-Nabas'la birlikte Antakya kasabasına göndersinler.” D. “Bile bile günah işlemeyelim” 1. “çünkü...” Bu sözü gördük mü, demek orada bir bağlantı var. Bu mesele önceki meseleden geliyor burada yeterince kuraj bulmadık mı, bir gün başlayacaz bile bile günah işleyelim. 2. “bile bile” günah işlemek nedir? zaten her günah bile bile değil midir? ama burada İsa’yı reddedip de günah işlemek üç sözle bu durumu anlatıyor 1 Allahın Oğlu'nu ayaklarının altında çiğnemek Ayaklarımızın altında ne gibi şeyler çiğniyoruz hangilerine artık ihtiyacımız yok Mesela. Kişi sigara içip onu bitirime, izmariti fası ayağının altında çiğniyor 2 kendisini kutsal kılan anlaşmanın kanını sıradan bir şey saymak Mısırdaki Fısıh gününde kurban kanı kapının üç tarafına sürülürdü, eşiğe sürülmezdi – onun üzerine basılmasın Bosna savaşından bir resim gördüm Sırp askerler bir eve girip, erkeği karısının ve kızanlarının gözleri önünde öldürdüler. Ama bunu tam merdiven üstünde yaptılar, öyle ki onlar her gün mecbur kalsınlar, o kanın üstünden geçsinler Bir kişi derse “Ben kendi günahlarımı kendim öderim”, ya da “Boş ver günah imiş, Allah af edicidir”, ya da “İsa ölmedi”, ya da “Allahın başka bi
Gezmeyi özledim. Alternatif bekar bir anne olarak, boşandıktan sonra kendimi kurslara atarak paramı fazlasıyla ve önceden harcamış biri olarak, şu anda gezme özgürlüğümü olabildiğince kısıtlamış durumdayım. Gezi bölümüne bir yazı yazmayı düşündüğümde, önce neyi yazabilirim diye sorguladım, sanki yıllardır hiç gezmiyormuşum gibi geldi. Sonra biraz düşününce…Birden Ayvalık Cunda adasındaki Aynalı Kahve’deki yorgun yüzleri gördüm, aynadan yansıyan yüzlerde birikmiş duyguları, daha önce oraya girmiş olan turistlerin geçiciliğini, orada yaşayanların kalıcılığını ve orada yaşayan kadınların hiç oraya girmediklerinden olmayan yüzlerini… Assos’taki kahveden aşağıya bakıldığında uçsuz bucaksız manzarayı, İstanbul’da artık bulunmayan boşluğu…Sinop’a yaptığımız gezide, gecelerin canlılığını, herkesin sokaklarda oluşunu, savaşın ruhunun hala orada gezindiğini…Üniversitedeyken gittiğimiz İzmir’de bir yerlerden okuduğum kumrunun nasıl bir şey olduğunu görene kadar ne kadar dolaştığımızı, alt tarafı susamlı bir ekmek arasındaki peynir ve domatesin ne kadar ünlenebildiğine şaşırdığımı hatırladım. Sonra birden kafamda gezi=yolculuk sözcükleri belirdi… hmmm, yolculuk, yani yolda olmak, yolcu olmak…Ve birden fark ettim ki, aslında her gün ayrı bir yolculuk -her gün Büyükdere-Güneşli arasındaki yolda toplu taşıma araçlarında karşılaştığım insanların Assos’ta sokakta kekik satan adamdan ne farkı var benim için?-uyurgezerlerin yaptığı yolculuklar gibi gezmeler ister miyim? Ya da hayatı bir uyurgezer gibi hiç farkındalığım olmadan geçirmek ister miyim? -astral yolculuk yapmak nasıl bir şeydir, acaba hiç başıma gelmiş midir, yoksa aslında uykumda hep rüya gördüğümü mü düşünüyorum?-koyduğum hedeflere giderken yürüdüğüm yol bana neleri öğretiyor?-içsel yolculuk aslında en büyük macera değil mi?-hayat yolumu tam buldum mu? Bu yolda çevre temizliğine ne kadar önem veriyorum, ne kadar dikkat ediyorum?İnsanlar neden gezilere giderler? Neden yolculuklara çıkarlar? Biraz oldukları ortamdan uzaklaşmak, biraz kafa dağıtmak, biraz dinlenmek, biraz öğrenmek, biraz görmek, biraz değişiklik, biraz farkındalık… hepsinin ayrı tadı var, ayrı ayrı ya da hepsi bir arada nasıl güzel bir baharattır bu, hayatımıza kattığımız… Oktay Ekşi’den okuduğum çok eski bir yazıda, nereye gidersen git, kafanı da beraberinde götürdüğünde aslında o bir gezi değildir, gibi bir cümle vardı, onu okuduğumda bana soğuk duş etkisi yapmıştı. Gittiğimiz yerlerde de aynı kalıyorsak ve hiçbir şey görmüyorsak, fark etmiyorsak, o zaman gitmenin, gezmenin ne anlamı var? Bunu zamana uyarlayarak olabildiğince cep telefonumu yanıma almadan tatil yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden de tatile çıkanların deniz kenarında çalan cep telefonlarına büyük bir istekle cevap vermeye çalışmalarını üzülerek seyrediyorum, ben önemliyim, bensiz işler yürümez diye bağıran egonun sesi her zaman esen yelin, sahile vuran dalganın sesini bastırıyor. Çok gezenlere hep imrenmişimdir, iş yerinde monitörümün alt kısmında genelde gitmek istediğim yerlerin bir listesi vardır, bazılarına gitmeyi başardım, ama hala gitmek istediğim Eskişehir ve Kastamonu gezileri sırada bekliyor. Sinop gezisini yaptıktan sonra her yıl en az 3 günlüğüne bir şehre kızımla birlikte gitmeye karar vermiştim. Sadece yataklı trenle Ankara gezisini gerçekleştirebildik henüz, ama can çıkmayınca umut bitmezmiş. Hala zamanım var. JBu arada üniversiteden sonra bir türlü yapamadığım Interrail gezisi içimde ukte olarak duruyor, ama sonraları 55 yaş üstü insanların da bu geziyi gerçekleştirme haklarının olduğunu öğrendim. Hala zamanım var. J Bir de aslında dini açıdan değil, ama enerjisi yüzünden yapmak istediğim Ümre gezisi var. Enerji işlerine girdiğimden beri Mekke, Medine civarına giden insanların oranın enerjisinde çok değişik şeyler hissettiklerini ve bir neden yokken ağlamaya başladıklarını duyuyorum ve merak ediyorum. Bu arada 40 yaş altı kadınların ümre ve haca tek başına gitmeye izinleri olmadığını duydum. Ömrüm bir çok yeri görmeme izin vermeyecektir diye düşünüyorum. Bir aborjin köyü görmek çok muhteşem olabilir örneğin ya da bir Kızılderili köyünde birkaç gece kalmak… bazı kişiler vardır, belgeselleri ve başkalarının gezdiği yerleri televizyondan seyretmeyi severler, nedense içimdeki protestocu Banu ortaya çıkıp, öyle zamanlarda televizyonun kanalını değiştirmeyi seviyor. Hatta gezi programları yapan ve sunan kişilere bu konuya özel , sinirlenen bir tarafım var. Sanırım onların yerinde olamadığım için yoksaymayı seçiyorum. Hem para kazan, hem gez, hem tadını çıkar, sonra da aman çok yorucu diye hayıflan… içine girince illa ki, yorucu ve sinir bozucu tarafları vardır, ama bu taraftan bakınca hiç de öyle düşünemiyorum, kusura bakmasınlar…
içimde bir şey yırttı ne demek