Güvenekarşı güvensizlik. 0-18 ay. Oral-duyum dönemi. Bu dönemde anne-bebek ilişkisi güven duygusunun temelini oluşturur. Bu duygu, annenin bebeğinin gereksinimlerine gösterdiği duyarlı bakım ile mümkündür.
Freud ve Erikson Karşılaştırması. 04 Ağustos 2016. Sigmund Freud’un psikoseksüel ve Erik Erikson’ın psikososyal gelişim teorileri literatürde büyük yer edinen önemli teorilerdir. Her ne kadar Freud’un fikirlerinden etkilenmiş olsa da Erikson’ın teorisi birçok yönden farklılık gösterir. Şimdi bu iki teoriyi
. Erikson’un Psikososyal Gelşim Kuramı İlk toplumsal gelişim – doğası ve doğurguları-, çocuk gelişimini öğrenmeye hedefleyenler arasında en fazla araştırma ve düşünme sahası oldu.Bu sahadaki en geniş teori Erik Erikson’un teorisidir (Onur,2010,s.238).
Barış GÜÇLÜ. 01 Kasım 2019, 18:21. Psikanalitik kuram, yirminci yüzyılın ilk yarısında muazzam ölçüde etkiliydi. Freud’dan ilham alan ve etkilenenler Freud’un fikirlerini genişletmeye ve kendi teorilerini geliştirmeye devam etti. Freudyenlerden Erik Erikson’un fikirleri belki de en çok bilinenler haline geldi.
Bunlardanbiri, ego gelişiminin psiko-sosyal evreleri olduğunu ileri sünnesidir. Ericson'a göre, psikososyal gelişim evreleri içinde birey, kendisine ve sosyal dünyasına karşı yeni temel yönelimler geliştirmek zonındadır. İkincisi, kişilik gelişiminin Freud'un beliittiği gibi ergenlikte dunnadığı ve bütün yaşam
Vay Tiền Trả Góp 24 Tháng. E. Ericson, yaşam boyu gelişim ilkesini ortaya atan ilk psikologlardan biridir. Yaşam boyu gelişim kavramı, Erikson’un psikoloji bilimine en önemli katkılarından biridir. Erikson, psikososyal gelişim kuramını sekiz kritik döneme ayırarak ve her dönemde atlatılması gereken karmaşa ve problemleri ele alarak incelemiştir. 0-1 yaş - Temel güvene karşı güvensizlik1-3 yaş - Özerkliğe karşı kuşku ve utanç3-6 yaş Oyun Dönemi - Girişimciliğe karşı suçluluk6-11 yaş Okul Çağı Dönemi - Çalışma ve başarılı olmaya karşı aşağılık duygusu11-20 yaş Ergenlik Dönemi - Kimliğe karşı kimlik bocalaması20- 40 yaş İlk Yetişkinlik Dönemi - Yakınlığa karşı uzaklık40- 65 yaş Yetişkinlik Dönemi - Üreticiliğe karşı durgunluk65 yaş Olgunluk - Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk Sağlıklı bir kişilik kazanmak için bir evrenin başarılı olarak atlatılması, kendinden sonraki evre için olumlu temel oluşturur. Bir evredeki kriz tam olarak çözümlenemezse birey, o döneme takılıp kalır. Yaşamının daha sonraki dönemlerinde de bu kriz çözümleninceye kadar sorun yaratır. Örneğin; bebeklik çağı krizi olan güvensizlik, ergenlik çağı krizi olan kimlik karmaşası, yetişkinlik dönemlerinde gözlenebilir. Temel Güvene Karşı Güvensizlik 0-1 Yaş Bu dönem 0-1 yaşı kapsar. Bebekler, çevrelerindeki dünyaya güvenebilecekleri ya da güvenemeyeceklerine ilişkin temel duygular edinir. Bir yaşına kadar çocuğun ihtiyaçlarının doyurulması, büyük ölçüde anneye bağlıdır. Annenin çocuğun ihtiyaçlarını giderirken onu sevmesi, okşaması, sıcaklığını hissettirmesi, ilgilenmesi, çocukta güven duygusunun temellerini oluşturmaktadır. Annesinin kendisini sevdiğinden emin olan çocuk, annesine ve çevresindeki dünyaya güvenir, kendini sevilmeye değer bulur. Anne tarafından reddedilen, soğuk davranılan, ihtiyaçları yerinde ve zamanında karşılanmayan çocuk, kendisine ve çevresine karşı güvensiz olur. Bu güvensizlik, ileride olumlu bir şekilde çözümleninceye kadar tüm gelişim dönemleri boyunca devam eder. Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç 1-3 Yaş Bu dönem on ikinci aydan itibaren üç yaşına kadar sürer. Genellikle çocuklar bu dönemde yürürler, başkalarıyla iletişim kurabilecek kadar konuşurlar. Çocuklar kendi çevrelerini kontrol etmek, güçlerini göstermek isterler. Yapabilecekleri ve yapamayacakları konusunda ana-baba ve çevrelerindeki kişileri test ederler. Önceki dönemde temel güvenduygusunu kazanmış çocuklar için bu dönemde esnek ve çevresini özgürce keĢfedebileceği ortamlar sağlanmalıdır. Çocuğun kendi kendine yemek yemesi, eşyalarını toplaması, giyinmesi, soyunması, giysilerini seçmesi, karşılaştığı bazı problemleri çözmesi desteklenmelidir. Bu yönde desteklenen çocukların bağımsızlık duygularının temelleri atılmış olur. Buna karşılık sürekli olarak sınırlandırılan, aşırı derecede korunan, çok sıkı kontrol edilen çocuklarda kendi yeteneklerinden şüphelenme, kendinden utanma duyguları oluĢabilir. Girişimciliğe Karşı Suçluluk 3-6 Yaş Bu dönem üç yaşından altı yaşına kadar sürer. Çocuğun motor ve dil gelişimi düzeyi, onun çevresini daha fazla araştırmasına, daha fazla girişken olmasına olanak verir. Çocukta hareketliliğin artmasıyla problem oluşturan davranışları da artar. Çocukta girişkenlik duygusunun gelişebilmesi için değişik yaşantılarla çocuğun kendisini keşfetmesine imkân sağlanmalıdır. Çok sık azarlanan ve engellenen çocukta suçluluk duygusu geliĢmektedir. Girişkenliği cezalandırılan çocuk gerek bu dönemde gerekse yaşamın gelecek dönemlerinde yaptıklarının yanlış olduğunu düĢünüp suçluluk duyabilir. Çocuğun yapması ve yapmaması gerekenler konusunda bir denge kurularak girişkenlikleri çabaları desteklendiğinde çalışma ve baĢarılı olma davranıĢları geliĢir. Aksi takdirde sürekli olarak yaptıkları eleĢtirilen, desteklenmeyen, beğenilmeyen çocuklar, yaptıklarının değersizliğine inanarak aşağılık duygusu geliştirilebilir. Çalışma ve Başarılı Olmaya Karşı AĢağılık Duygusu 6-11 Yaş Bu dönemde çocuk okula baĢlar ve sosyal hayatında geniĢleme olur. O güne kadar çocuk için anne-baba ile olan etkileĢimi sosyal hayatının merkezindedir. Okula başladığında akranları ve öğretmenleri ile sosyal etkileşimi daha merkezde bir yere gelir. Anne ve babaların çocuk üzerindeki etkisinin azaldığı, arkadaş ve öğretmenlerin etkisinin artığı gözlemlenir. Bu dönemde çocuk için akran ve öğretmenlerinin kendisiyle ilgili görüşleri çok önemlidir. Bu nedenle çocuğun okulda başarılı olması için öğretmen ve arkadaşlarından takdir görmesi önemlidir. Bazen çocuk, anne-babasında göremediği sosyal desteği akranları ve arkadaşlarından görebilir. Bazen de öğretmenlerinden alamadığı desteği ailesi karşılar. Bu dönemi sağlıklı bir şekilde tamamlayan çocuk bir şeyleri başarabileceğini kavramıştır. Bu da çocukta çalışmaktan zevk alma ve başarmaktan gurur duyma duygusunu geliĢtirir. Çocuk bu dönemde kendini başarısız ya da yetersiz hissederse aşağılık ve yetersizlik duygusu gelişir. Örneğin; ilkokul çağlarında bir çocuğa öğretmeni “Sen sakın matematikle ilgili bir alan seçme, başarılı olamazsın.” der. Daha sonra tüm derslerden baĢarılı olan bu çocuk matematikte bir türlü baĢarılı olamaz, ilkokul öğretmeninin söyledikleri onu engeller. Lisede matematik dersinin öğretmeni, öğrencileri yüreklendirir ve herkesin matematiği öğrenebileceğini, matematikte baĢarılı olabileceğini söyler. Bu çocuk, cesaretlenir ve matematikte başarılı olur. Bugün bu çocuk, iyi bir üniversitenin mühendislik fakültesinden mezundur. Ergenlik Dönemi Kimliğe KarĢı Kimlik Bocalaması 11-20 Yaş Ericson’a göre bu dönem, kişilik gelişiminde çocukluktan yetişkinliğe geçiş yılları olarak tanımlanan gençlik adolesan dönemidir. Bu dönem, Erikson’un kimlik karmaşası kavramı ile karakterize edilmiştir. Bu dönemde “Ben kimim?” sorusu çok önemli bir hâle gelir. Ergen, ana-babasından çok akran gruplarından etkilenir. Öğretmen ve ana-babalar, ergene bir yetişkin gibi davranmalı, onunla sevgi ve saygı temeline dayalı bir dostluk kurmalıdır. Ericson’a göre bu dönemde ergen, başarılı bir Ģekilde kimlik çözerse kendisine güvenen bir kişi olarak yaşamını sürdürebilir ve başarılı olur. Aksi takdirde yaşamın gelecek dönemlerinde de bu karmaşayı çözmek için uğraşmaya devam eder. Örneğin; ne yapmak istediğine karar veremeyen, bir işten diğerine atlayıp bocalayan, çocuk gibi davranan yetişkinler, henüz kimlik kazanma karmaşasını çözümleyememiĢ kiĢilerdir. İlk YetiĢkinlik Dönemi Yakınlığa KarĢı Uzaklık 20-40 Yaş Bu dönem, ortalama 20- 40 yaşı kapsar. Ergenlik döneminde kimliğine kavuşan kişi, artık kimliğini kaybetme korkusuna kapılmaksızın başkalarıyla dostluklar kurabilir, karşı cinsten ilişkilerde arkadaşlık ve sevgi ağırlık taşır. Bu dönemi sağlıklı atlatan kişi, güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gücüne sahip olur. Başkalarıyla dostluk ilişkisi kurmada güçlük çeken genç, psikolojik bir yalnızlığa sürüklenebilir. Üreticiliğe Karşı Durgunluk 40-65 Yaş Bu dönem, orta yetişkinlik yıllarını kapsar. Yetişkin hayatlarının sonlarına doğru insanlar, kendi hayatları ile ilgili bir değerlendirme yapma eğilimine girer. Kişi, geçmişteki dönemleri olumlu bir şekilde geçirmiĢse bu dönemde üretken, verimli ve yaratıcı olur. Orta yaşı kapsayan bu dönemde, benliğin en önemli işlevi üretme, yaratma ve yaratılan ürünlere sevgiyle bağlanmaktır. Daha önceki dönemlerini başarılı olarak atlatmışsa birey üretken, verimli ve yaratıcıdır. Bunlardan yoksun olan bireyler, bir işe yaramama duygusuna kapılabilir ve durgunluk dönemine girebilir. Çevreye kayıtsız kalıp mutsuz olabilirler. Olgunluk Dönem Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk 65 Yaş ve Sonrası Bu dönem, bireyin yaşlılık ya da ileri yetişkinlik dönemini kapsamaktadır. Daha önceki dönemlerde kazanılmış benlik özelliklerinin iyice olgunlaĢması ve birbirleri ile bütünleşmesi bu dönemde gerçekleşir. Birey, bu dönemde ya önceki yedi evrenin birikimi sonucu benliğini tam olarak bulmuş, güvenli, mutlu, topluma etkin uyum sağlayabilen, aranan, sevilen ve sayılan kimsedir ya da umutsuz, uyumsuz, hırçın, aksi bir insan görünümündedir. Kaynak Megep
Erikson'a göre kişi, çevreyle etkileşim içerisinde, yaşam boyunca büyür. Bunun için Erikson'un kuramı “psiko-sosyal gelişim” olarak da adlandırılmıştır. Benlik, gücünü yavaş yavaş ve yaşam boyunca elde eder. … Ve yine Erikson'a göre “bu çatışmaların çözümleri kültürden kültüre değişmektedir” Kulaksızoğlu, 1999 s. 31.Erikson un psikososyal gelişim dönemleri nelerdir?Erikson yaşamı sekiz dönemine ayırırGüvene karşı güvensizlik 0-1 yaşBağımsızlığa karşı utanma ve şüphecilik 2-3 yaşGirişkenliğe karşı suçluluk duyma 4-6 yaşBaşarıya karşı aşağılık duygusu 7-11 yaşKimlik kazanmaya karşı rol karmaşası 12-18 yaşDostluk kazanmaya karşı yalnız kalma 19-26 yaşErikson un psikososyal gelişim kuramına göre ergenlik hangi döneme denk gelmektedir?Erikson'un kuramı 8 evreden ve kişinin tüm yaşamını kapsayacak şekilde oluşmaktadır. Erikson'un en fazla incelediği dönem ergenlik dönemidir. Çünkü, kişiliğin bu dönemde oluştuğunu gelişim Kuramı nedir kısaca?Psikososyal gelişim kuramı Alman psikolog Erik Erikson tarafından geliştirilmiştir. Bu kurama göre, insanın çevresiyle olan ilişkisi ve diğer sosyal etkenler, bireyin psikolojisinde belirleyici olmaktadır. Erikson'a göre insanın yaşamı toplamı 8 evreden oluşur ve her evreye özgü farklı risk etmenleri un gelişim aşamasına göre ilk bir ya da iki sene bebeklerin temel ihtiyaçlarının karşılanması onlarda hangi duygunun gelişmesini sağlar?Yaşamın ilk yılında bağımlı olduğu kişilerin bebeğin temel gereksinimlerini düzenli bir biçimde karşılayıp karşılayamamaları, bebekte “güven” duygusunu ortaya çıkmasında etkili olur. … Dönemin sağlıklı olarak atlatılması, kişide “umut” ve “uyum” duygusunu un psikososyal kişilik gelişim evreleri kaç tanedir?Erikson'un sekiz evresi 1963-1968 klasik tabloda sekiz basamaklı merdiven biçiminde bir köşegen oluşturur. Her döneme ait kriz yada krizin sonunda elde edilen psikososyal güçlülük, bütün diğer dönemlerdeki krizlerle ve egonun güçlenmesiyle ilişki evreleri nelerdir?Çocuk Gelişim DönemleriBebeklik dönemi 0-2 yaş İlk çocukluk oyun dönemi 3-6 yaş İkinci çocukluk ilkokul dönemi 7-11 yaş Ergenlik dönemi 12-18 yaş Aug 30, 20153 ile 6 yaş arasındaki döneme ne denir?Genel olarak doğumdan sonraki ilk 2 yıl bebeklik, 3–6 yaş ilk çocukluk oyun, ilkokul yıllarını kapsayan 7-11 yaş ikinci çocukluk , 12-18 yaş ergenlik dönemi olarak kabul edilir.
Erikson'un psikososyal gelişim kuramına göre insan yaşamı sekiz evreden oluşur. Birbirinden kesin sınırlarla ayrılmamakla birlikte her dönemin kendine özgü özellikleri, çatışmaları ve krizleri vardır. Kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte tüm insan yaşamının kendine özgü bir seyri vardır. Gerçekte insan yaşamı belirli özelliklerin önde geldiği dönemlerle birbirinden ayrılır. İster tamamlansın ister tamamlanmasın herkes bu dönemleri yaşar. Gelişimdeki diğer bir özellik epigenetik ilkedir. Bu ilk kez Erik Erikson tarafından tanımlanmıştır. Bu ilkeye göre gelişim ancak her dönemin tek tek sağlıklı bir biçimde tamamlanması ile olasıdır. Dönemlerden birinde bir aksama ve yetersizlik olduğunda sonraki dönemlerin de bundan etkileneceği ileri sürülmektedir. Bu da etkilenmenin derecesine göre değişik alanlarda bozukluğa neden olur. Üçüncü temel ilke her dönemin kendine özgü özellikleri,çatışmaları vardır. Değişik modeller biyolojik olgunluk, psikolojik yetiler, uyum özellikleri, savunma düzenekleri, rol beklentileri, sosyal davranışlar ve bilişsel yetiler üzerinde durarak tanımlamalar yapmaktadır. Bebeklik dönemi Temel güven-güvensizlik Bu dönemde sevgi ve yakınlık görme, bakım alma temel gereksinimdir. Bu René Spitz'in gözlemlerine dayanır. Spitz, anne yoksunluğunun çocukta her türlü gelişimi olumsuz yönde etkilediğini göstermiştir. Anaklitik depresyon kavramı ona aittir, 6-12 aylararasında anne ya da temel bakımı veren kişiden ayrılma ile ortaya çıkan ilgisizlik, duygusal geri çekilme ve gelişmenin durmasını tanımlamaktadır. Bu dönemde çocuğun gereksinimleri, algıları ve kendini belirtme biçimleri ağız, dudaklar ve ağız bölgesindeki diğer organlar aracılığı ile olur. Oral bölge ruhsal düzenlemede önde gelen rolünü 18 aya dek sürdürür. Oral duyumlar arasında açlık, susuzluk, doyma, zevk veren dokunsal uyaranlar sayılabilir. Psikanalitik kurama göre oral dönem olarak adlandırılan yaşamın ilk bir yılı boyunca bebekte temel güven duygusunun gelişmesi beklenir. Annesi yanında olmadığı anlarda bebek aşırı bunaltıya kapılır, annenin geçici yokluğuna katlanabilmesi için, onun geri döneceğine ve eskiden olduğu gibi kendisine bakım vermeyi sürdüreceğine güven duyması gerekir. Burada aynı zamanda bebeğin annesinin yokluğunda kötü bir şey olmayacağına güven duyması ve bu güvenin annesi tarafından paylaşıldığını hissetmesi de yani kendini annenin sevgi ve güvenine değer bulması söz konusudur. Yaşamın ilk yılı içindeki bebek, gereksinimden doğan gerginlik, doyumun gecikmesi ve doygunluğa ulaşması döngüsünü tekrar tekrar yaşayıp bu döngüye uyum sağladıkça, zaman da yaşamın bir boyutu olarak bebeğin dünyasına girmeye başlar. Anneyle ilişkiye olan güven böylece doyumun geleceğine güvenme biçimini alacak, bu da zamanın kendisine bir umut niteliği yükleyecektir. Beklemenin doyum getireceğine güven duyulmayan durumlardaysa güvensizlik duygusu gelişecektir. En istenen koşullarda bile, bebeğin annesinin varlığına ve gereksinimlerini karşılayacağına güveninin sarsıldığı anlar söz konusu olur. İşte bu evreden çıkarılan temel güç olan umut, güven ve güvensizlik arasındaki bu çatışmadan doğar. Umut, şimdi değilse bile gelecekte gereksinimlerin karşılanacağına,isteklerin yerine getirileceğine ve doyumun sağlanacağına inanmaktır. Böylelikle, yaşanan anın getirdiği güvensizlik duygusuyla başetmek kolaylaşır, gelecekten iyi şeyler beklemek olanaklı olabilir. Erikson, özetle bu dönemden çıkarılan kimlik duygusunu "içimde yaşattığım ve başkalarına verdiğim umut neyse, ben oyum I am what hope I have and give" olarak belirtmiş, güven duygusunun daha sonraki yakın ilişkilerde karşılıklı benimseme mutual recognition, güvensizliğin ise yakın ilişkilerden kaçınma ve içe kapanma şeklinde gösterdiğini vurgulamıştır. Bu dönemde anne ya da bakıcı ile güven veren bir bağımlılığın olması temel güven duygusunun gelişmesini sağlar. Aşırı doyum ya da yoksunluk; aşırı iyimserlik, narsisizm, kötümserlik, isteyicilik gibi özelliklerin ortaya çıkmasına ve kişilikte belirgin olmasına yol açar. Benlik saygısını korumak için aşırı bağımlılık gösterebilirler. İmrenme ve kıskançlık sıklıkla oral eğilimlere eşlik eder. Temel güven, annesinin şiddetli sağlık sorunları olan ya da birden fazla bakım verenin olduğu bakımevleri ve çocuk yetiştirme yurtlarında yaşayan bebeklerde bozulabilir. Böylece erken dönemde bu özel bağlanmanın olmaması daha sonra kendini empati eksikliği, yakın ve sıcak karşılıklı ilişkiler kurmada yetersizlik şeklinde gösterir. Erken çocukluk dönemi Özerklik-utanç ve kuşku Bu dönemin önemli özelliği çocuk için bedende odak noktasının artık oral bölgeden anal bölgeye geçmesidir. Bu dönemin önemli özelliği anal ve uretral sfinkterlerin kontrolünün sağlanmasıdır. Sifinkter kontrolü ile çocuk kakasını istemli olarak tutma ve bırakma olanağına kavuşur. Bu dönem 1-3 yaşları arasını kapsar. Bu dönemde libidinal özellikler saldırgan dürtülerle yoğun bir biçimde karışır. Sifinkterlerin istemli olarak kontrol edilebilmesi için pasiflik ve aktiflik arasında hızlı değişimlerin yaşanmasına neden olur. Tuvalet eğitimi ile ciddi bir ambivalans yaşanır. Ayrılma, bireyselleşme ve bağımlılık alanlarındaki ambivalans da buna eşlik eder. Anal erotizm anal işlevden alınan cinsel hazzı belirtir. Çocuk kakasını anneye verilen bir hediye gibi görebilir. Anal sadizm ise kakayı bırakmanın bir saldırganlık aracı, silah gibi kullanmasıdır. Bu dönem temelde bağımsızlık ve anne baba denetiminden ayrılmanın önde geldiği bir dönemdir. Sifinkter kontrolunun sağlanması özerklik kazanmayı temsil eder. Özerklik, çocuğun hem içinde uyanan isteklerin hem de çevrenin isteklerinin koşulsuz uygulayıcısı olmaktan çıkmasını ve kendi denetimini kendi eline almasını anlatır. Çocuğun bağımsız iradeye sahip bir birey olarak kendini ortaya koymaya başlamasına, başkalarının önünde durduğunun ve onlarca değerlendirildiğinin bilincine varması eşlik eder. Bunun getirdiği utanma duygusu, yeni filizlenmeye başlayan birey olma bilincinin bedeli gibidir. Gerek tuvalet eğitimi, gerekse başka alanlarda kendi iradesini annesinin iradesinin önüne geçirme denemeleri yapan çocuk, özellikle kendi bireyselliğini algıladığı bu duyarlı anlarda yoğun utanç duygusunun altında kalır ya da bırakılırsa, özerklik denemlerinden kaçınmak zorunda kalacaktır. Tuvalet eğitimi açısından bu sifinkter gerisi üzerindeki denetimini annesine bırakması demektir. Bu da çocukta, birileri tarafından arkasından izleniyor ve yönlendiriliyor olma duygusunun, yani temel kuşkunun büyümesine neden olacaktır. Bu olumsuz duygulara karşın özerklik evresinde edinilen özdenetim yetisi özgür iradenin gelişmesi anlamına gelmektedir. Öyleyse bu dönemden çıkarılan kimlik duygusu "Özgür irademle isteyebildiğim neyse, ben oyum I am what I can will freely" olacaktır. Bu dönemden kaynaklanan olumsuz kişilik özellikleri anal erotizm ve buna karşıkoyma çabalarını temsil eder, ondan kaynaklanır. Düzenlilik, inatçılık, bencillik, tutumluluk, cimrilik bu döneme ait kişilik özellikleridir. Anal özelliklere karşı savunmalar yeterli olmazsa ambivalans, düzensizlik, kirlilik, öfke, meydan okuma ve sadomazokistik eğilimler ortaya çıkar. Bu dönemin sağlıklı bir biçimde aşılması ile bireysel özerklik yani kendinden emin olma kazanılır. Suçluluk duymadan karar verme ve işbirliği yapma yetisi kazanılır. Ambivalans yaşanmaz. Anal erotizmin üretral karşılığı üretral erotizmdir. Üretral retansiyonda aynı şekilde anal retansiyona karşılık gelir. Üretral işlev de sadistik bir nitelik kazanabilir. Baskın üretral eğilimler rekabet ve hırs biçiminde kendini gösterir. Üretral yeterlilik kişiye gurur ve bireysel yeterlilik duygusu kazandırır. Oyun çocukluğu dönemi Girişim - suçluluk duygusu Bu dönem 3-5 yaşlar arasını kapsar. Bu dönemin temel özelliği genital bölgenin ilgi ve uyarılmada birincil odak noktası olmasıdır. Her iki cinsiyette de penis temel ilgi alanıdır. Masturbasyon, cinsel organları gösterme vb. konulara aşırı ilgi olur. Kızlardaki penis eksikliği kastrasyon kanıtı olarak görülür. Karşıt cinsiyetle cinsel eyleme girme ve masturbasyon fantazileri olur. Masturbasyon ve ödipal dürtüler kastrasyon anksiyetesini arttırır. Bu dönemde ilgi genital işlev ve genital organlar üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemde özdeşim yolu ile cinsel kimlik oluşumu pekişir. Mahçup olmadan ilgi duyma, suçluluk duygusuna kapılmadan girişimde bulunma, içrel dürtülerle ve dıştan kaynaklanan güçlüklerin üstesinden gelebilme bu dönemin özellikleridir. Ödipal çatışmanın bu dönemin sonunda çözülmesi dürtüsel gereksinimlere karşı güçlü bir içrel kaynak yaratır. Beş yaşına doğru bir ruhsal yapı olarak süperego gelişir. Süperego, kişiye kimi isteklerinin yanlış olduğunu söyleyen ve yasak amaçlara ulaşmak yolundaki girişimlerin suçluluk doğurmasına neden olan bir iç örgütlenmedir. Bu hali ile girişimlerin yönlendiricisidir. Süperegonun oluşumu çocuğun fazla beklemeden erişkin rollerine çıkma özlemlerini dizginler. Bunun için daha yıllarca beklemesi gerektiğini farkeden çocuk, hiçbir biçimde körelmemiş düşgücünü bu kez daha gerçekçi biçimde kullanmaya ve büyüdüğünde nasıl bir olmak istediğini sezinlemeye yönelir. Sonuçta bu dönemden "Gelecekte kim olmayı düşleyebiliyorsam, ben oyum I am what I can imagine I will be" şeklinde bir kimlik duygusu çıkarılmaktadır. Okul dönemi Çalışma ve yapıcılık - aşağılık duygusu Ödipal çatışmanın çözülmesinin ardından cinsel dürtülerin eylemsiz gibi göründüğü dönemdir. Yaklaşık 5-6 yaşlarında başlar ve 11-13 yaşlarında sona erer. Süperego gelişiminin tamamlanması, ego işlevlerinin olgunlaşması, içgüdüsel dürtülere karşı güçlü bir denetim sağlanması bu dönemde olur. Bu dönemde çocukların ilgisi kendi cinsiyetlerine yöneliktir. Libidinal ve saldırganlık dürtülerinin sublimasyonu ile öğrenme ve çeşitli etkinliklere katılma önem kazanır. Cinsel ilgi uykuya dalmış gibi sessizdir. Bu dönem önemlibecerilerin kazanıldığı bir dönemdir. Bu dönemde ödipal özdeşimler pekişir. Cinsel rol ve kimlik sabitleşir. Göreceli olarak cinsel ilginin azalması ego gelişimini destekler, yeni beceriler kazanılır. Katı tutumlar, güçlü savunmalar reaksiyon formasyon, özdeşim, deplasman görülür. Anne ve baba yüceltilir. Çocuk büyüdüğünde toplumun kendisinden bekleyeceği üretime dönük işleri nasıl yapacağını bu dönemde öğrenmeye başlar. Eskiden doğrudan doğruya avcılık, çiftçilik ya da sürü otlatma gibi yalın işleri öğrenirken, günümüzde büyüyünce bir meslek sahibi olmak için gerekli temel bilgileri öğrenmeye, sonuçta ekmeğini çıkarabilen erişkinler olmayı öğrenmeye başlamaktadır. Bu uğurda gerekli bilgi ve beceriyi edinmeye uğraşan çocuk ürettiği işlerle ailesi, arkadaşları ve eğitimcilerinin gözünde kendine bir tanınma sağlayabildiği ölçüde giderek pekişen bir çalışma ve yapıcılık industry duygusu geliştirecektir. Dolayısıyla büyüdüğü zaman da üzerine aldığı işleri gerektiği biçimde yapabileceğine inanç duymaya, yaniyeterlik gücünü kazanmaya başlayacaktır. Bu evreden çıkarılan kimlik duygusu ise "İş yapma konusunda öğrenebildiğim neyse, ben oyum I am what can I learn to make work" olacaktır. Öte yandan yapmayı öğrendiği işlerle çevreden beklediği tanınmayı sağlayamayan çocuklarda iş kimliğinin gelişimi aksayacak ve aşağılık duygusu ön plana çıkacaktır. Bu dönemin tehlikelerinden birisi içrel kontrolü sağlamada yetersiz kalma veya aşırı kontroldür. Kontrol yetisinin olmaması çocuğun enerjisini yüceltmesini güçleştirir. Bu şekilde beceri kazanma güçleşir. Aşırı kontrol ise kişilik gelişiminin erkenden bitmesi, aşırı obsesif özelliklerin ön plana çıkmasına neden olur. Sağlıklı gelişimine bağlı olarak çalışkanlık duygusu ve sorunların üstesinden gelme yetisi kazanılır. Ergenlik dönemi Kimlik - kimlik bocalaması Cinsellik veya ergenlik dönemi buluğ ile 11-12 yaş başlar ve bireyin genç bir erişkin olmasına dek sürer. Puberte erken ergenlik döneminde ortaya çıkan cinsel organlarda büyüme, pubik ve koltuk altlarında kıllanma, göğüste büyüme, ilk adet, erkekte semen oluşumunu belirtir. Buluğ kızlarda yaşları arasındadır. Tümüyle biyolojik kökenli olan bu değişikliklerin önemli psikolojik sonuçları vardır. Bu dönemde bilişsel gelişme tamamlanır. Cinsiyet hormonları sisteminin fizyolojik olarak olgunlaşması ile her türlü dürtü, özellikle de libidinal dürtüler yoğunlaşır, benliği sıkıştırmaya başlar. Bu da doğal olarak kişilik organizasyonunda regresyona neden olur. Bu şekilde daha önceki çatışmalar alevlenir. Bunların çözümlenmesi ile de olgun cinsel ve erişkin kimlik oluşur. Bu dönemde temel amaç anne-babadan ayrılarak bağımsızlığın kazanılması, karşı cinsiyetle ilişkilerin kurulabilmesidir. Erişkin rolü benimsenir. Sosyal beklentiler ve kültürel değerlere uyum sağlanır. Kendilik duygusu gelişir. Bu dönemin başarılı bir biçimde geçirilmemesi durumunda eski çatışma alanlarına özgü özellikler kişilikte önde gelen bir şekilde ortaya çıkar. Sağlıklı gelişim ile olgun bir kişilik, cinsel yeterlilik ve uyumlu kimlik duygusu gelişir. Yaratıcılık, sevme, anlamlı amaçlar ve değerler kazanılır. Genç erişkinlik Yakınlık - yalnız kalma 20-40 yaşlar arasını kapsar. Bu dönemde fiziksel, üretkenlik açısından ve bilişsel olarak en üst düzeye ulaşılır. Bu dönemde sevme ve cinsel olarak doyum veren ilişki kurma yetisi gelişir. Gençlik döneminden çıkarılan kimlik duygusu yoğun bir sevgi ilişkisi içinde eritilerek gerçek bir yakınlığın yaşanmasına olanak verecektir. Böylece, iki sevgili, eş ya da yakın arkadaşın bu evreden çıkaracakları kimlik duygusu "Neye sevdalıysak biz oyuz We are what we love" olacaktır. Bunun yapılamadığı durumlarda yalnızlık, toplumdan uzaklaşma ve bunlara bağlı olarak yetersizlik duyguları yaşanır. Erişkinlik Üreticilik - duraganlık Bu dönem 40-60 yaşlar arasıdır. Kişisel ve iş yaşamında üretkenliğin olduğu dönemdir. Birey aile oluşturma çaba ve girişimleri ile toplumsal yaşama katkıda bulunurken işindeki üretkenliği ile de ekonomik yaşama katkıda bulunmaktadır. Bunların yapılmadığı durumlarda ise duraganlığı ve pasif tüketiciliği görmekteyiz. Olgunluk Benlik bütünlüğü - umutsuzluk 60 yaş sonrasıdır. Kişi, yaşam sürecinin olması gerektiği gibi gerçekleştiği ve amacına ulaştığını derinden duyumsadığında benlik bütünlüğü duygusunu geliştirmiş demektir. Sürdürdüğü yaşamdan temelde kendisinin sorumlu olduğunun bilincindedir ve bu bilinç pişmanlık duygusuna neden olmamaktadır. Yaşam çizgisini belirleyen önemli kararların ve yaşamındaki önemli insanların hiç birini değiştirme isteği yoktur. Kendi seçtiği yoldan yürümüş, bu yolu sevmiş ve anlamlı bulmuştur. Bu düşüncelere genel bir insan sevgisi, insanlık onuruna inanç ve kendi yaşamının anlamlı olduğu düşüncesi eşlik eder. Ancak yaşlılık döneminde ulaşılabilen böylesi bir bilgelik, bu evreye özgü temel gücü oluşturur. Yaşamın bu son evresinden kimlik duygusu da "Benden geriye ne kalacaksa, ben oyum I am what survives of me" şeklinde belirtilebilir. Bu dönemde fiziksel ve bilişsel yetiler azalır. Doku esnekliği kaybolur. Postural değişiklikler olur. Görme ve işitme yetisi azalır. Yeni bilgileri öğrenme zorlaşır. Bu dönemde kişi ruhsal olarak kendi ile hesaplaşmalar yapar. Neler yapıp yapmadığını, topluma, ailesine olan katkılarını "günahlarını, sevaplarını"
Related PapersKişilik GelişimiPsikoloji, insan davranışlarının altında yatan temel nedenleri bulmaya çalışan bilimsel çabaya verilen addır Cüceloğlu, 2004. İlk psikoloji laboratuarının Wilhelm Wundt tarafından 1879 yılında kurulmasıyla psikoloji biliminin felsefeden ayrı bir disiplin haline geldiği söylenebilir. Psikolojinin zaman içerisinde gelişmesiyle insan davranışlarının nasıl inceleneceği konusunda farklı yaklaşımlar ve farklı çalışma alanları ortaya çıkmıştır. Günümüzde psikolojinin önemli çalışma alanlarından biri de kişilik psikolojisidir Cüceloğlu, 2004; Morgan, 1977. Kişilik psikolojisinin amacı insanların davranışlarının nedenlerini bilimsel bir perspektifle incelemek ve açıklamaktır Hjelle ve Ziegler, 1992.PSİKANALİTİK KİŞİLİK KURAMLARINA GÖRE GELİŞİM VE DEĞİŞİMİN İMKÂNI THE POSSIBILITY OF DEVELOPMENT AND CHANGE BY PSYCHOANALYTIC THEORY OF PERSONALITYÖZET Bu çalışmanın amacı, Psikanalitik kuramların sağlamış olduğu verilerden hareketle din eğitimi açısından gelişim ve değişimin imkânını ortaya koymaktır. Din eğitiminin kişilik bütünlüğüne sahip mü'min bireyler yetiştirme ideali, gelişim psikolojisinin ortaya koyduğu verileri dikkatlice incelemeyi gerektirmektedir. Yapılan bu incelemede, Psikanalizin kurucusu Freud'un beş yaşından sonraki değişimi kabul etmediği anlaşılmaktadır. Adler de bu görüşe katılmaktadır. Kişilik gelişiminde içgüdüleri öne çıkaran Freud, bununla beraber aile çevresinin etkisiyle çocukta üst-benliğin gelişerek çocuğun davranışlarını kontrol altına alabildiğini kabul etmektedir. Yeni-Freudcu psikologlar, kişilik gelişimindeki ilk beş yılın önemini kabul etmekle birlikte, sonraki dönemlerde de gelişimin devam ettiğini vurgulamaktadırlar. Kişilik gelişimindeki sosyal ve kültürel etkiyi ihmal eden Freud'un aksine, yeni-Freudcu psikologlar kişilik gelişimindeki sosyal ve kültürel etkiyi artan bir şekilde dile getirmişlerdir. Gelişim evrelerini sekiz dönem halinde detaylı bir şekilde inceleyen Erikson, yaşam boyu gelişim anlayışıyla gelişim ve değişimin sürekliliğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Daha da önemlisi Erikson, bir önceki evrede oluşabilecek bir hatanın, bir sonraki evrede düzeltilebilme imkânını dile getirmektedir. Freud ve Adler'a göre ilk beş yıl, Sullivan'a göre ön ergenlik, Erikson'a göre ergenlik, Jung'a göre orta yaş dönemi kişilik gelişiminde kritik öneme sahiptir. Din eğitimi penceresinden bakıldığında, Psikanalitik kuramın dikkatlerden kaçırılmaması gereken pek çok veri sağladığı KİŞİLİK KURAMLARINA GÖRE GELİŞİM VE DEĞİŞİMİN İMKÂNIÖZET Bu çalışmanın amacı, Psikanalitik kuramların sağlamış olduğu verilerden hareketle din eğitimi açısından gelişim ve değişimin imkânını ortaya koymaktır. Din eğitiminin kişilik bütünlüğüne sahip mü'min bireyler yetiştirme ideali, gelişim psikolojisinin ortaya koyduğu verileri dikkatlice incelemeyi gerektirmektedir. Yapılan bu incelemede, Psikanalizin kurucusu Freud'un beş yaşından sonraki değişimi kabul etmediği anlaşılmaktadır. Adler de bu görüşe katılmaktadır. Kişilik gelişiminde içgüdüleri öne çıkaran Freud, bununla beraber aile çevresinin etkisiyle çocukta üst-benliğin gelişerek çocuğun davranışlarını kontrol altına alabildiğini kabul etmektedir. Yeni-Freudcu psikologlar, kişilik gelişimindeki ilk beş yılın önemini kabul etmekle birlikte, sonraki dönemlerde de gelişimin devam ettiğini vurgulamaktadırlar. Kişilik gelişimindeki sosyal ve kültürel etkiyi ihmal eden Freud'un aksine, yeni-Freudcu psikologlar kişilik gelişimindeki sosyal ve kültürel etkiyi artan bir şekilde dile getirmişlerdir. Gelişim evrelerini sekiz dönem halinde detaylı bir şekilde inceleyen Erikson, yaşam boyu gelişim anlayışıyla gelişim ve değişimin sürekliliğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Daha da önemlisi Erikson, bir önceki evrede oluşabilecek bir hatanın, bir sonraki evrede düzeltilebilme imkânını dile getirmektedir. Freud ve Adler'a göre ilk beş yıl, Sullivan'a göre ön ergenlik, Erikson'a göre ergenlik, Jung'a göre orta yaş dönemi kişilik gelişiminde kritik öneme sahiptir. Din eğitimi penceresinden bakıldığında, Psikanalitik kuramın dikkatlerden kaçırılmaması gereken pek çok veri sağladığı söylenebilir.
Narin Özbingöl * , Abdullah Tolan , Veysel Kahraman , Sabri Demir , Eren Küçükçirkin Özet Gelişim dinamik bir olgu olup genetik yapının bir sonucudur. Giderek artan özelleşme ve zamanla değişen düzenli bir denge vardır. Gelişimi farklı evrelere ayırarak incelemek,pratik nedenlerden dolayı gereklidir. Erikson, insan gelişimini sekiz evreye ayırmış ve her bir evrede bireyin başarması gereken bir psikososyal görev olduğunu belirtmiştir. Her bir psikososyal görevi yerine getirmenin olası iki sonucu vardır Görev başarılı bir şekilde tamamlanırsa kişiliğe olumlu bir nitelik eklenir ve gelişimde ilerleme sağlanır. Ancak görev başarılı bir şekilde tamamlanmazsa çatışma doyumsuz bir biçimde çözülür ve kişilik bu yolla eklenen olumsuz nitelikten zarar görür. Bireyin görevi, bir evreden diğerine geçtikçe olumlu bir kimlik kazanmaktadır. Kişilik kavramı; bireyin fiziksel, ruhsal, duygusal ve toplumsal özelliklerinin tümüdür. Kişilik, bireyi başkalarından ayıran doğuşta getirdiği ve sonradan kazanılan, tutarlı olarak sergilenen özelliklerin bütünü olup, yıllar boyu süren , değişen ve gelişen bir olgudur. Kişilik gelişiminde, doğuştan gelen genetik özellikler çevresel faktörlerin etkileşimi uzun bir büyüme- gelişme sürecinde kendine özgü bir kişilik çıkarmaktadır. Bu husus Ericson tarafından da göre kişilik bir bilinç belirli bir koşulda farklılığı ifade eder ve belirli bir süreç olarak değişik koşullarda farklılığı ifade eder tanımlanabilir. Ericson kişililik oluşumunda bilinçin ve süreçin etkisinden bahseder. Bilinç olarak, bireyin kendi spesifikliği hakkında ki duyguna gönderir; süreç olarak, ise bireyin yaşantılarının sürekliliğini sağlama yönündeki bilinç dışı çabasını ve bir grubun idealleriyle dayanışmasını içerir. Giriş; Son yıllarda gelişim psikologları insanın gelişim evrelerini ve öğrenmesi ile ilgili bazı temel teoriler ortaya koymuşlardır. Bu teorileri ortaya koyan düşünürlerden birisi olan Ericson’un insanın gelişim evreleri ile ilgili görüşleri ve kişilik ile ilgili görüşler, Çağdaş Batı eğitimini çalışmaları, hayat tecrübesi açısından insanların nasıl öğrendiklerini ve iletişimde bulunduklarını ortaya koymaya çalışmaktır. Ericson görüşleri çocuğun yaratılıştan getirdiği bazı güçleri ile yetişkin olğunluğu arasında doğrudan bir bağlantı olduğu temeli üzerine inşa etmemekle birlikte, çocukluk ve ergenlik dönemindeki gelişim evrelerinin yetişkin davranışında bazı etkinliklerinin ve imkanlarının olabileceğini ortaya koymaktır. Ericson bireyin bilşsel, ahlaki ve dini gelişiminin olgunlaşmasında bu gelişim alanlarının diğer safhasındaki insanlarla yüz yüze gelmesi, onlarla iletişime geçmesi ve bazı çatışmalarla karşılaşmasında önemli etkilerinin olduğunu ileri sürer. Eric Ericson 1902-1994 Psikanalist Toplumsal psikoloji, bireysel kimlik ve psikoloji ile tarih, siyaset bilim ve kültür arasındaki karşılıklı etkileşimi konu alan çalışmalarıyla uzmanların ruhsal ve toplumsal sorunlara yaklaşımını etkilemiş, geniş halk kitlelerinin konuya ilgi duymalarını sağlamıştır. Erikson’un geliştirdiği kaynaklar özellikle benlik psikolojisinde önemli bir yer tutar. Almanya’ya yerleşmiş, Danimarkalı bir anne babanın oğlu olan Erikson Karlsruhe’de büyüdü. Doğumdan önce babasından ayrılarak bir Alman ile evlenen annesinin kendisinden gerçek babasının kimliğini gizlemesi, Erikson’da gençlik döneminde önemli kimlik sorunları ortaya çıkardı. Sanat eğitimi gören ve Avrupa’yı dolaşan Erikson 1927’de psikanalist Anna Freud’un isteği üzerine Viyana’daki küçük bir özel okulda sanat, tarih ve coğrafya dersleri vermeye başladı. Böylece Freud ailesi ile tanışan ve ve psikanalize ilgi duyarak Anna Freud’un öğrencisi olan Erikson çalışmalarını çocuklar üzerinde yoğunlaştırdı. 1930’da ilk yazısını yayımladı ve psikanaliz öğrenimini tamamladıktan sonra 1933’te Viyana Psikanaliz Enstitüsü’ne seçildi. Aynı yıl ABD’ye göç ederek, bir yandan Boston’da çocuk psikanalisti olarak çalışmaya, bir yandan da Harvard Tıp Okulu’nda öğretim görevine başladı. Bu dönemde özellikle benliğin gelişmesini inceledi ve kültür farklılıklarının insan gelişimindeki rolünü vurgulayan yaklaşımında daha çok Margaret Mead ve Ruth Benedicht’in görüşlerinden etkilendi. Erikson, 1936’da Harvard Üniversitesi’nden ayrılarak Yale Üniversitesi’ne bağlı İnsan İlişkileri Enstitüsü’ne girdi. 1938’de kültürün ruhsal gelişme üzerindeki etkisini incelemek üzere Güney Dakota’ya giderek Pine Ridge Yerleştirme Kampı’nda yaşayan Dakotaların Siu çocuklarını inceledi. ABD uyruğuna geçtiği ertesi yıl, antropolog Alfred Kroeber ile birlikte gene aynı amaçla bu kez Kuzey California’da balıkçılıkla geçinen Yurok Yerlilerini inceledi. Bu çalışmaları sonucunda, bütün toplumların kişilik gelişmesini yönlendirmek için kurumlar oluşturduğunu, ama değişik toplumlarda benzer sorunlara bulunan tipik çözümlerin farklılık gösterdiğini öne süren kuramını geliştirdi. Ericson’un hayatı 1942’de Berkeley’deki California Üniversitesi’nde psikoloji dersleri vermeye başlayan Erikson, 1940’larda ruhsal-toplumsal gelişme konusunda yazdığı bütün yazıları 1950’de Childhood and Society Çocukluk ve Toplum adıyla yayımladı. Erikson, Freud’un psikanaliz kuramını çekirdek aile ve çocukluk yaşamıyla sınırlı olmaktan çıkarmış, çocuğun arkadaşları, öğretmenleri, beklentileri, etkileşime girdiği toplumsal ortam ve törelerle ilgilenmiştir. Psikanalizin odak noktasını hastalıktan sağlığa yöneltmiş, ve dürtü kuramının ötesinde sağlıklı bir bireyin benlik gelişimi üzerinde durmuştur. Erikson’a göre benlik önceden geliştirilmiş aşamalarla, belirli bir temel tasarıma göre gelişir; bu, sıralı oluş ilkesidir. Buna göre gelişme sekiz evrede gerçekleşir. Erikson’un bu kuramını bir sonraki bölümde detaylı olarak ele alacağımız için burada değinmiyoruz. 1950’de McCarthy dönemine özgü bağlılık yeminini imzalamayı reddederek California Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılan Erikson, aynı yıl Massachusetts’in Stockbridge kentindeki Austen Riggs Merkezi’nde kimlik sorunu üzerinde çalışmaya başladı. Daha sonra yeniden Harvard Üniversitesi’ne döndü ve 1967-70 arasında profesör, 1970’ten sonra emekli profesör olarak bu kurumda ders vermeyi sürdürdü. Harvard’da özellikle kimlik konusundaki kuramını geliştirme ve tanıtma olanağı bulan Erikson’a göre kimlik, kişinin sürekli ve değişmez nitelikteki kendi yaşantısıdır, hem kişinin iç dünyasındaki bütünlüğü, hem de dış dünyayla ilişkisini, toplumsal ve kültürel örgütlenişe katılımını belirler. Kimliğin kazanılması temelde gençlik dönemine özgü bir benlik görevidir. Erikson, “kimlik bunalımı” olarak adlandırdığı bu dönemin, insanın gelişmesindeki en çetin evre olduğunu söyler. 1972’de San Francisco’daki Mount Zion Hastanesi’nde çalışmaya başlayan Erikson’un Young Man Luther 1958; Genç Luther ve Gandhi’s Truth on the Origins of Militant Nonviolence 1969; Militanca Şiddet Karşıtlığının Kökenlerine İlişkin Gandhi Gerçeği adlı yapıtları,psikanaliz kuramı ile tarih, siyaset bilimi, felsefe ve ilahiyat arasında ilişki Kuran yazılarını Life History and the Historical Moment Yaşamın Tarihi ve Tarihsel An adlı kitabında topladı. Ericson’un hayatı Amaç Bu araştırmanın amacı, kişilik gelişimine ve yetişkinlikte görülen bozukluklara geleneksel yaklaşım yolları için Erikson’un sekiz evresinin önemini vurgulamak, kişilik gelişiminin çocukluk ötesindeki evrelerle orta yaşı ve olgunluğu da içeren yaşam evrelerinden her birine özgü duygusal bunalımların varlığını belirtmektir. Yöntem Literatür tarama yöntemi kullanılarak buradaki çalışma yapılmıştır. Araştırmanın Önemi İnsan yaşam döngüsündeki, her biri kendi sorun ve çelişkileriyle sekiz evrede incelenmiş. Psikososyal gelişim dönemleri farklı kuşakların birbirleriyle daha anlamlı iletişim kurmaları ve birlikte yaşamaları ihtiyacının önemine vurgu yapması açısından önem arz etmektedir. Bireyin gelişimi sadece yaşamın ilk yıllarında değil, tüm yaşam boyunca devam eder. Ergenlere ve yetişkinlere özgü problemler üzerinde önemle durulmalıdır. Kişilik gelişiminin başlangıcı ve bitimi olarak tüm dönemler önemlidir .Yetişkin davranışını çocukluk olaylarının bir uzantısı olarak görülmemesi gerekmektedir. Uygun çevresel şartlar ortaya çıktığında daha önceki yaşantılara bağlı olmaksızın, sağlıklı dönemler gelişimini kültürel, sosyal ve çevresel etmenler de etkilemektedir. İnsan gelişiminin toplum ve kültürle ilişkisi yadsınamaz. İnsanın psikososyal evreler içerisinde gelişimini devam ettirdiği bu evreler bireyin bilişsel, ahlaki ve dini gelişimde ve olgunlaşmasında etkilidir. Her kuşakta bulunan bireyleri diğer kuşaktaki bireylere bağlayan ilişkilere ihtiyaç duyulur. Her kuşaktaki bireyler arası ilişkilerin ahlaki değerler ve ilgilerle yönlendirilmesi gerekmektedir. Gelişim evreleri anlayışında yaş evrelerinde, bireyler olgunluğa ulaşma hususunda birbirlerinin olumlu etkilerine ihtiyaç duymaktadır. Ericson’un Sekiz Gelişim Evresi Atıcı, Bilgin ve İnancın 2004 “Gelişim Psikolojojisi ve Çocuk Ergen Gelişimi” isimli yapıtlarından bu evreler aşağıdaki şekilde alınmıştır Güvene Karşı Güvensizlik Anne baba ya da bakıcılar, beslenme, korunma, rahatlık ve sevgi görme ihtiyacını zamanında karşıladıklarında bebek, çevresine karşı güven duygusu geliştirir. Anne baba ya da bakıcılar, bebeğin bu gereksinimlerini zamanında karşılayamazsa bebekte, çevresine karşı güvensizlik gelişecektir. Özerkliğe Karşı Utanç ve Kuşku 1-2 yaş Çocuklar bu dönemde, tuvalet ihtiyacını kontrol etme becerisi kazanır, kendi kendilerine yemek yemeyi öğrenir, izin verildiğinde tek başlarına oynayabilir ve güvenli sınırlar içerisinde dünyayı keşfederken bağımsızlık duygusu karşıt bir tutumla aşırı kısıtlanırsa utanç duygusu geliştirir, kendi yeteneklerinden kuşku duyarlar. Girişimciliğe Karşı Suçluluk Bu dönemde motor becerileriyle zihinsel yeteneklerigelişimlerini sürdürürken çocuklar, çevreyi araştırmaya, pek çok şeyi denemeye devam eder, plan yapıp bu planları uygulamada daha çok sorumluluk üstlenebilir. Söz konusu gelişim döneminin özelliği olan bu girişimciliği kabul edemeyen anne babalar, çocukta suçluluk duygusuna neden olurlar. Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu Bu yaşlar arasında çocuklar ev ve okulla ilgili beklenti ve sorumlulukları yerine getirmeyi öğrenirlerken, ya başka insanlarla olumlu etkileşimde bulunma, başarılı olma gibi yaşantılar sonucunda değerlilik duygusu geliştirirler ya da bu dönemdeki olumsuz yaşantılara bağlı olarak başka insanlarla ilişkilerinde aşağılık duygusu yaşamaya başlarlar. Kimliğe Karşı Kimlik Karmaşası Ergenler, yaşantılarına bağlı bir biçimde ya güçlü bir kendilik duygusu geliştirirler ya da kimlikleri ve yaşamdaki rolleriyle ilgili bir karışıklık yaşarlar. Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık 20 ve 30’lu yaşlar Genç yetişkinlerin başkalarıyla etkileşimi başlıca iki biçimde sonuçlanır. Genç yetişkinler ya başkalarıyla yakın ve anlamlı ilişkiler geliştirirler ya da bu türden anlamlı ilişkilere girmeden kendilerini çevrelerinden yalıtırlar. Üretkenliğe Karşı Durgunluk 40 ve 50li yıllar Orta yetişkinlik yıllarındaki bireyler, yetişkin rol ve sorumluluklarını üstlenerek gelecek kuşakları yetiştirme ve onlara kılavuzluk etme görevini yerine getirirler. Orta yetişkinlik dönemindeki birey, bu görevleri gerek toplum yaşamı içinde gerekse iş yaşamında gerçekleştirebilir. Orta yetişkinlik döneminin bu gelişim özelliklerini taşımayan bireyler, kişilik olarak zayıf, kendine dönük ve durgun olurlar. Bütünlüğe Karşı Umutsuzluk 60 yaş ve üstü Bu dönemde yaşamlarını değerlendiren yetişkinler ya kendilerini oldukları gibi kabul ederler ya da yaşamlarına bir anlam yükleyemedikleri için umutsuzluk duygusu yaşarlar. Sigmund Freud’un Kişilik Teorisi Freud, kişiliği duygusal açıdan inceleyip, kişilik olgusunun bireysel duygunun yapısını oluşturduğunu ileri sürmüştür. Freud’a göre kişilik, id ego,ve süper-ego olarak üç ana bilimden oluşmuştur. Bu üç temel öğe çogunlukla insan davranışlarını yönetmektedir Bilgin 2001,56 Freud’a göre, insan eğilimleri ve sevgi güdülerinin topladığı yer ’id’’ altbenlik adı verilen dilimdir. Kişi kendi haline bırakılsa veya hür olsa kendisinin tüm güdülerini tatmin edecek davranışlarda bulunacaktı. Burada bireyin hiçbir baskı ve etki altına alınmamış istek ve arzuları kısaca biyolojik eğilimlerinin oluşturduğu doğası vardır. İd’in zaman içerisinde değişmesi söz konusudur. Belirli refleksler şuursuz tepkiler, zaman içinde değişikler görülebilir. Görünümü ne olursa olsun bu tepkiler ve tepkinin görünümü şuursuz olacaktır. Freud’a göre ’id’’, kültürel sınırlamalardan etkilenmez ve bireyin yüzyıllar boyu gelişen doğal dürtü ve hislerini temsil eder İd’in karşıtı ’ süper-egoüst benlik’’ dur. Süper-ego insanın en asil düşüncelerini, büyüklerinden, öğretmenlerinden kısaca yaşadığı ve ilişkide bulunduğu kültürel ortamdan kazandığı iyi özellikleri içerir. Diğer bir ifade ile toplumun ahlaki standartlarının bir temsilcisidir bu duruma bağlı olarak süper-ego birden bire değil zamanla oluşur. Süper-ego oluştuktan sonra insanın davranışlarını,düşüncelerini,eğilim ve duygularını kontrolü altına alır. . Süper-ego ile sürekli mücadele içinde olan ’id’’ , bireyin ne yapmak istediğini gösterir. Süper-ego ise, toplumda bireyin ne yapması gerektiğinin belirleyicisi durumundadır. Birey günlük yaşantısında sürekli olarak zihinsel çekişme altında kalamayacağına göre bir dengeleyici olguya gereksinim olacaktır.Bilgin 2001, 57 Freud’a göre bu dengeleyici ’ego’’ dur. Ego, id’in engelleyicisi ve kısıtlayıcısıdır. Örneğin bazı türlerindoyurulmasını, toplum tarafından kabul edilebilen bir yol bulununcaya kadar erteler. Başka bir ifade ile ego, ’id’’ in isteklerini süper-ego’ya uygun hale getirmeye çalışır. Ego, bu konuda başarılı olamasa bireyde zihinsel gerginlik, tereddüd ve çekişme doğar. Freud’a göre bireyin zihinsel sağlığı ve davranışının düzenliliği ’ego’’nun iyi işlemesine bağlıdır.Zel 2001,33 Erick Berne’nin Kişilik Teorisi Erick Berne’de kişiliği duygusal yönüyle açıklayıp kişiliğin üç yönünün olduğunu ileri sürmüştür. Bu dilimler kişiliğin, çocuk, ebeveyn ve olgun yönüdür.Berne 1992,26 Berne’ye göre ’ çocukluk’’ diliminde bireyin bir takım kişisel istek ve arzularının bulunduğunu ve bunlara erişmek ve kendini tatmin etmek için dilediğince davrandığı kısmıdır. Burada birey toplumu dikkate almadan davranışlarının getireceği sonuçları hiç düsünmeden dilediği gibi hareket etmektedir. Bireyin zihinsel yapısında öyle yönler ve dürtüler vardır ki, bu yönlerin etkisiyle kişi bencillik, sorumsuzluk duygusuna sahip olur. Çoçuklar nasıl bu tür davranışlarla çevrelerini rahatsız eder ve zarar verirlerse insanın her davranışıda çevresince hoş karşılanmaz. Kişiliğin gelişimi itibarıyla çoçukluk yönü, her bireyde küçük yaşlarda baskın iken ileriki yaş dönemlerinde oran olarak gittikçe zayıflamaktadır. Zel 2001,34 Kişiliğin ’anne-babalık’’ yönü, her bireyin birer ana ve babası veya onların yerine koydugu kişiler olduğunu ifade eder. Birey,ana ve babasının benlik durumlarını,kendi algıladığı biçimde zihninde yeniden inşa ederek bir anlamda kendi benliğinde bir anne-babalık biçimlendirir. Anne babanın özellikleri,birey için sıkıcı olabileceği gibi bazı olumlu fonksiyonlarada sahip olabilir. Anne-babalık yönü,bireyin yaşamında istikrar faktörüdür. Geleneklere olan bağlılık da bu yönün kapsamındadır. Normal şartlarda anne-babalık yönü,çoçuk kişiliğinde oran olarak düşük iken yaşlandıkça bunun payı yükselecektir. Kişiliğin ’olgunluk’’yönü herkeste bulunur ve yaşamak için gereklidir. Bireydeki olgunluk, gerçeğin objektif bir biçimde değerlendirilmesi ve insanın daha etkin olmasını sağlar. Bireyin doğal olarak yapmak istediğiçocukluk fakat yapamadığı şeyler ,yetişkin dilim sayesinde bilinçaltına itilip baskı altında muhafaza edilmektedir. Berne’nin bu görüşü örgütlere uyarlanacak olursa herkes zaman zaman, bilinçli veya bilinç dışı olarak tasvip görmeyen ’hata’’olarak nitelenen bir takım davranışlarda bulunabilirler. Bireysel hatalar örgütlerde normaldir. Hatasız insan olmaz,bunlara yönetici olan kimseler belirli ölçüde hoşgörü göstermelidir. Bu hoşgörü ve makul karşılama,Berne’nin ’anne-babalık dilimi’’ile tanımlanmaktadır. Zel 2001,34 Gustav Jung’un Kişilik Teorisi Jung’ a göre, bireyin davranışları geçmişinden etkilenir, ancak geleceğe dönük olarak yapılır. Böylece birey gelecekte istediği biçimde hareket etmektedir. Bu durumda, birey kendi geleceğini tayin edecek kişiliğe sahip olur. Jung, bireyin devamlı kendini yenilediğini ve yaratıcı bir gelişim düşüncesi içinde olduğuna inanmaktadır. Ayrıca Jung, kişiliğin kalıtımsal yönlerine önem vermesi nedeniyle birey psiko-analitik teorilerden ayrılmaktadır. Jung’a göre, bireyin davranışları, bireyselliğin ve kalıtımsallığın yani sıra, amaçları ve idealleri tarafından şekillenir. Jung’ a göre kişilik bireyle etkileşim durumunda bulunan bazı sistemlerden oluşmaktadır. Bunların en önemlileri şunlardır.Tombs 1997, 376 Ego Jung’a göre ego, kişiliğin birinci bölümüdür. Çocuk giderek ana babasını ve çevresindeki nesneleri seçmeye başlar. Zamanla bilinç alanının gelişmesi, Jung’un düşünme, hissetme, duygu ve sezgi olarak adlandırdığı zihin fonksiyonlarının devamlı olarak uygulanmasıyla sağlanır. Bütün insanlarda bu dört işlev mevcut olmasına rağmen bir tanesi daha çok gelişmiştir ve insanın bilinçli dünyasında etkili bir rol oynar. Bu işleve ’ egemen işlev’’ denir. Geri kalan üç işlev ise, bu egemen işleve yardımcı olmaya çalışır. Dört işlevden en az belirgin olan ise ’ zayıf işlev’’ olarak algılanır. Bu işlev daha çok rüya ve düşlerde ifadesini bulur. Bu dört zihinsel fonksiyonun yönelimi iki tür yönelimin doğasına sebebiyet verir. Bunlardan birisi, zihinsel fonksiyonların içsel ve subjektif dünyaya yönelmesiyle meydana gelen ’ içe dönüklük’’, diğeri de, bu dört fonksiyonun dış ve objektif dünyaya yönelmesiyle ortaya çıkan ’ dışa dönüklük’’ tür. Bu kapsamda, bireyin bilincinin diğer insanlarınkinden farklılaşması süreçine, bilinç alanının gelişmesi veya bireyselleşmesi adı verilir. Jung bilincin bireyselleşmesi sürecine ’ ego’’ adını verir. Kişisel bilinç dışı Jung’a göre kişisel bilinçdışı egonun geri çevirdiği yaşantıların duygu ve düşüncelerin depolandığı bir bilinç dışı Jung’un kişilik teorisine göre, kişiliğin üçüncü bölümünü oluşturan kolektif bilinçdışı, bireyin mensubu olduğu toplumun yada ırkın kalıtımsal özellikleri ile ilgili bir kavramdır. Zel 2001, 35 Alfred Adler’in Kişilik Teorisi Adler, diğer teorisyenlerden farklı olarak kişilik kapsamında ’ üstünlük arzusu’’ nu ön plana çıkarmıştır. Tombs 1997,378; Wortman 1988,352. Adler’e göre üstünlük arzusu, kişiliğin temel amacı ve bireyin davranışını güçlendiren önemli bir faktördür. Çevreden gelen baskılar bireyin üstünlüğü ve mükemmeliğe ulaşma arzusu ile uyuşmadığı zaman kişilik çalışması oluşur. Bu çalışma ise aşağılık duygusu ile sonuçların bireyin hayat tarzı genellikle bu duygunun telafi yönünde gelişir. Evrensel olarak, her bireyde ’ üstün olma’’ içgüdüsü bulunmaktadır ve Adler’e göre bu içgüdünün herkes tarafından her zaman ve her ortamda tatmin edilmesi imkansızdır. Adler, bireyde ki bu iç güdüyü engelleyen en önemli sebepler arasında organ eksikliği, kısa boyluluk, zayıflık, çirkinlik gibi bireylerdeki bir takım bedensel ayrıcalık ve özürleri saymaktadır. Bunlara ek olarak ikinci grup faktörler ise, fakirlik, azınlık kümesinde olma yetersiz eğitim ve görgü gibi sosyal faktörlerden meydana gelmektedir. Adler, sosyal çevrenin birey üzerindeki etkilerini tartışırken, özellikle aile üzerinde durmuştur. Zel 2001, 36 Kişilik Gelişimi ve Psikososyal Dönemler ilgili Hakkında Yazılan Üç Makale Özdemir Kodak ve Özdemir’in ’Kişilik Gelişimi’’ 2012 adlı makalelerin amacı kişiliği başkalarından ayıran doğuştan gelen ve sonradan kazanılan özellikle oluşan bir bütün olduğu göstermektir. Doğuştan gelen genetik özellikler ve çevresel faktörlerin etkileşimi uzun bir büyüme gelişme sürecinde kendine özgü bir kişilik ortaya koymaktır. Bu çalışmaya göre; kişilik bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu diğer bireylerden ayırt edici tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir.Cüceloğlu 2009. Kişilik gelişiminde anne ve baba etkisi en önemli çocukların nasıl bir kişiliğe sahip olacağını belirlemede anne-babanın önemli bir yeri vardır. Çocuk hem genel bir takım tutumları hem de özel bazı davranışları anne babayı gözlemleyerek öğrenir. Annesini model alan kız çocuğu bir kadın olmak ister. Ericson kişiliğin oluşumunda biyolojik etmenlerin yanı sıra toplumsal etmenlerin belirleyici rolünü vurgular.Osman Özdemir, Muhammed Tayyip Kodak, Pınar Özdemir,2012 Elkind’in’Eric Ericson’un İnsanda Sekiz Gelişim Evresi’2009’adlı makalesinin amacı, Ericson, bir bireyin karakterinin çocuklukta biçimlendiğini söylemek, ve belli başlı sekiz evrede bunu açıklamaktır. Bu evreler arasında kötü bir sorunla karşılaştığında tüm yaşamın etkileneceğini göstermektir. Yetişkin davranışlarının çocukluk olaylarının devamı olduğunu belirtmektir. Bu çalışmaya göre; Ericson Freud’cu kuramın temel öğelerinin çoğunu kabul etmiş ve kendi düşüncelerini bu görüşlere göre biçimlendirmiştir. Freud bireyin kendine ve dünyasına ilişkin tutum ve kavramlarının da biriktiği kişiliğin yürütücü gücü olan ego ile ilgilenmiştir. Eric Ericson psikoanalitik kurama Freud anıtsal katkısını yadsımadan ya da görmezlikten gelmeden yenilik başarılabilir. Bu özelliklerde geliştirdiği sekiz evrede bu olayı açıklamıştır. Ericson psikiyatri psikoloji eğitim ve sosyal hizmet alanına katkılarına ilişkin geniş ve uluslaraarsı üne sahip olmasına karşın görüşleri eleştirilerek kabul görmemiştir.David Elkind, 2009 Ericson’un ’Psikososyal Kimlik’’2003 adlı makalesinin amacı, kimlik oluşumunda ailenin, ögretmenin, okulun, sosyal ve fiziki çevrenin, ve doğuştan gelen bilgilerin etkisini araştırmaktır. Bu çalışmaya göre; bir kimsenin kimliğini tespit etmek istediğimizde, onun isminin ve çevresindeki işgal ettiği mevkinin ne olduğunu sorarız. Kişisel kimlik, böylesi geniş bir anla sahiptir. Oysa sürekli varoluşa ilişkin öznel bir duyguyu ve kapsamlı bir zihni içeren Psikososyal kimlik, öznel-nesnel ve bireysel-sosyal açılardan anlaşılması çok daha zor karakterstiğe sahiptir. Olgunlaşmamış bir psikososyal kimiğin tedrici gelişimi; kişinin gelişimini, bununla ilişkili olan geleneksel değerleri ve kişinin gelişimine önem veren bir insan topluluğunu gerektirir. Değişimli olarak oynayabilen önemsiz roller’, denklemin sosyal yönü için pek de uygun değildir. Ancak, var olan ve gelişen sosyal düzenin yaşamsal öneme sahip bir yönüne temsil etmek suretiyle, bireysel gelişmenin canlılığını besleyen rollerin hiyerarşik bir bütünlüğü, kimlikleri nedenle psikososyal kimlik, bireydeki bir içego sentesizin ve grubundaki bütünleşmiş rolünün tümüne bağlıdır. Ericson ,2003 Sonuç ve Yorum Erikson gelişimin hayatın ilk yıllarında başladığını ve tüm yaşam boyu devam ettiğini belirtmiştir. İnsan yaşamının bütün dönemleri özel ve önemlidir. Gelişim dönemleri başarılı tamamlanırsa kişiliğe olumlu bir nitelik eklenir fakat olumsuz geçen dönemler ileriki dönemlerinde olumsuz geçeceği anlamına ihtiyaçlarını toplumla çatışma halinde düşmeden doyurabilen kimseler psikolojik bakımdan sağlıklı kimselerdir. Sağlıklı insan, benliğini toplumsal otorite içinde eriten, yok eden, topluma pasif uyum gösteren insandan farklı olarak, kendi öz duygu ve ihtiyaçlarını doğrultusunda hareket eden, sahip olduğu gizil güçleri gerçekleştirmeye çalışan, fakat bunu yaparken toplumla ciddi olarak çatışma haline düşmeyen insandır. Yaşamın ilk yıllarından itibaren başkalarıyla etkileşim içinde olamayan çocuklarda, sağlıklı bir bireyselleşmenin gerçekleşmeyeceği ve çocuğun sosyalleşmesinde kalıtım ve çevre faktörlerinin karşılıklı olarak etkili olduğu ifade edilebilir. Sağlıklı kişilik gelişimi, sosyalleşme süreci ile yakından ilgili olduğu söylenebilir. Çocukluğun ilk yıllarında düşünce biçimi mantıksal ve dış gerçeğe uyumsal nitelikte değildir. Çocukluğun ilk dönemlerindeki ilkel ve gerçeği tanımayan düşünce biçiminden, zamanla olgunlaşma ve öğrenme ile ayrışarak gelişen bilinçli mantıksal düşünceye yerini bıraktığı için çocuğun bu dönemi kritik dönemdir. Yine çocukluğun ilk yıllarında, çocuk yanlışla doğruyu, iyi ile kötüyü yalnız kendi dürtüsel doyumuna göre değerlendirilir. Kendisini doyuran, rahatlatan şeyler iyi, kendisine acı veren şeyler kötüdür. Zamanla çocuk çevreden gelen iyi-kötü, doğru-yanlış değer yargılarını anlamaya başlar ve davranışların bu değerlere göre düzenledikleri için anne-baba veya diğer önemli kişilerin neyi onaylayıp onaylamadıklarını ve beğenmediklerini ayırt edebildikleri için bu kişilerin tepkilerini doğru ve net olmalıdır. Gelişim dönemlerinde olumsuz dönemler geçirilebilir ama kişi salı verilmemelidir çünkü uygun çevresel şartlar ortaya çıktığında daha önceki yaşantılara bağlı olmaksızın, sağlıklı dönemler geçirebilir Kaynakça Adler, A. 2011.Çeviren Hasan İlhan İnsan Tabiatını İstanbulSayfa Atak H. 2011 Kimlik gelişimi ve kimlik biçimlenmesi kuramsal bir değerlendirme. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar; sayı3,s163-213. Berne L. 1992 , Kişilik Kuramı, s26 Timaş Yayıncılık Bildik T, Özbaran B. 2006 Bağlanmanın nörobiyolojisi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi; sayı13,s137-144. Bilgin N.2001 İnsan İilişkileri ve Kimlik s56-57, Sistem Yayıncılık Cüceloğlu D. 2012 İnsan ve Davranışları, Remzi Yayınevi Çevik A. 2007 İçe Alınmış Nesne İlişkileri Kuramı. In Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları. Eds AS Aysev, Y Taner s11-22. İstanbul, Golden Print. Dal V. 2009 Farklı kişilik özelliklerine sahip bireylerin risk algılarının tüketici davranışı açısından incelenmesi Üniversite öğrencileri üzerine bir araştırma Yüksek lisans tezi. Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi. Elkind D. ÇevDönmez,A. 2009 İnsanda Sekiz Gelişim Evresi, Ericson’un hayatı Gündüz F. 2007 Okul öncesi çocuklarda dini tasavvurlara psikolojik bir yaklaşım.Yüksek lisans tezi. Kahramanmaraş, Sütçü İmam Üniversitesi. İnanç & Bilgin M. Atıcı 2004 Gelişim Psikolojisi ve Çocuk Ergen Gelişimi s42-43, Nobel Yayın Evi Kesebir, S,. Kavzoğlu S, Ö., Üstündağ, 2011 Bağlanma ve psikopatoloji. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar;s321-342. Ömercikoğlu H. 2006 4-7 Yaş arası çocukların sayı kavramlarının Piaget’in birebir eşleme deneyleri ile incelenmesi Yüksek lisans tezi. İstanbul, Marmara Üniversitesi. Özdemir O. Özdemir P. Kodak M. 2012 Kişilik Gelişimi Öztürk, ZA. 2007 İlköğretim öğrencilerinde 4., 5., 6., 7. ve dindarlık kaygı arasındaki ilişki Yüksek lisans tezi. Adana, Çukurova üniversitesi, Sezer Ö. 2010 Ergenlerin kendilik algılarının anne baba tutumları ve bazı faktörlerle ilişkisi. Sayıl M.2007 Erik Erikson Psikososyal gelişim dönemleri ve kimlik. In Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları s 23-37. İstanbul, Golden Print. Taşkıntuna N, Özçürümez G. 2011 Mükemmeli ararken bir iç dünya araştırması. Klinik Psikiyatri Dergisi; sayı14; s103-114. Taymur İ., Türkçapar Kişilik tanımı, sınıflaması ve değerlendirmesi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar c 4;s154-177. Tombs, M. 1997 Kişilik Envanteri s376-378 Elips Yayıncılık Zel U.2001 Kişilik ve Liderlik,s33-39,Seçkin Yayıncılık Wortman K. 1988 Kimlik ve Kişilik Oluşumu, s352 Alfa yayıncılık * Hasan Kalyoncu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı narinozbingol abdullahtolan veyselkahraman693 erenkucukcirkin80 sabridemir21
ericson un psikososyal gelişim evreleri