Kendisineyardım edebilecek kişiye verilmek üzere, inci gibi yazısıyla bir mektup da yazdı. Bir yüzbaşı ile evli olan bu bayanı gönderdikten sonra, fl şapkasını eline aldı ve bir şey unutup unutmadığını anlamak için bir an durakladı. Hatırlamaktan kaçındığı şeyi, yani eşini unutmuştu. Güzel yüzü karardı.
WhatsApp. Başbakan Binali Yıldırım’a açık mektup yazan Sinan Oğan, “Bize yapılan bunca haksızlığa nasıl sessiz kalıyorsunuz? Siz sadece Evet diyenlerin başbakanı mısınız?” diye sordu.
Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmayan mektubu bulundu! Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın
Oyuncaklarıgötürmek istediği yöne doğru bilinçli bir şekilde itip çekebilir. Mobilyalara tırmanabilir ve inebilir. Her basamakta iki ayağını bir araya getirerek merdiven çıkabilir. Küplerle 6-8 katlı kuleler yapabilir. Kalem tutar, karalama ve dairesel çizimler yapar. Bilişsel Gelişim:
Yazma Harfleri, heceleri veya fikir anlatan işaretleri yan yana getirip istenilen şeyi anlatan şekiller ortaya koymaktır. Söz uçar, yazı kalır. Bir atasözünde: “Âlim unutmuş, kalem unutmamış” denir. Yazıyı boşluğa dağılan sözlerden üstün kılan unsurlardan biri, insanı geleceğe taşımasıdır. Yeryüzündeki
Vay Tiền Trả Góp 24 Tháng. Ailece yapabileceğiniz faaliyetler bulmaya çalışın. Sınav hakkında konuşmayacağınız faaliyetler belirleyin. Örneğin; o akşamki yemek masasını ve yemekleri hep beraber hazırlayabilirsiniz veya fotoğrafçılıkla ilgilenebilir ya da birlikte bir bitki yetiştirebilirsiniz. Buradaki amaç; çocuğunuzla okul ve derslerle ilgili olmayan bir etkinliği beraber yapmanız olmalıdır. Çocuğunuzla geçirdiğiniz zamanlarda olabildiğince esprili fıkralar anlatın ya da film fragmanları izleyin. Birbirinize komik şakalar yapın. AFFEDİCİ OLUN... Ona mizah dergileri hediye edin. Affedici olmaya çalışın, yardım edin. Çocuğunuzun kendini iyi hissetmesi ve güvenini artırmak için ona mektup yazın. Onu ne kadar sevdiğinizi, onu olduğu gibi kabul ettiğinizi ve her zaman yanında olduğunuzu anlatan bu mektubu, yastığının altına ya da sürekli kullandığı bir eşyasının içine saklayın. Size bu mektupla geri döndüğünde sadece ona sarılın ve öpün. Evinize giren gıdaları gözden geçirin. Özellikle pişirdiğiniz yemeklerden içilen içeceklere kadar her şeyde olabildiğince katkısız, doğal ve aşırı uyarıcı özelliği olan gıdalardan kaçının. Mönülerinizi yeşil yapraklı sebzeler, kepekli gıdalar ve sütlü tatlılarından oluşturmaya çalışın. Kızartmalar, börekler ve asitli gıdalardan olabildiğince kaçının. Hep beraber uyku düzeninize dikkat edin.
Mektup Yazmak ve Mektup Türleri Hakkında Genel Bilgi Teknolojinin hüküm sürdüğü günümüzde artık kağıda ve kaleme ihtiyaç yoktur. Kağıdın yerini ekran, kalemin yerini ise tuşlar aldı. Artık işimiz düştüğünde dilekçe yazıyoruz, sonuçta o da bir mektup türü. Aslında dilekçeyi yazmaktan da aciziz. Adliyenin önünde bulunan dilekçe yazanlara birkaç kuruş vererek, onların yazdıklarıyla, ilgili makamlara sesimizi duyuruyoruz. Geçmişte en önemli iletişim araçlarından biri olan mektup günümüzde çok nadir kullanılır hızla ilerlemesiyle mektubun yerini sms, mail, telefon, görüntülü konuşma, sosyal ağlar tarzı iletişim araçları aldı. Mektuplaşmanın Önemi Tüm bunlara rağmen mektubun yeri ayrıdır bizde. Mektupla iletişim halinde olan birçok insan hala var. Sebebi sorulduğunda, kimileri alışkanlık cevabını verirken kimileride duygu yoğunluğunun daha farklı olduğunu söylemektedirler. Ama şimdiye kadar bu soruya verilmiş en anlamlı cevap ;” mektup gibisi var mı en başta saygıya bomboş kağıttan başlıyorsun” cevabı olmuştur sanırım. Gerçektende öyledir, mektup yazılırken bir özen bi titizlik vardır hemen akla gelenler yazılmaz. En özel anınızı ayırarak ilham perinizin gelmesini beklersiniz adeta. Mektup yazmayı bilmeyen ve mektubun değerini bilmeyen biz teknoloji çağının nesilleri merak eder mi acaba mektubun nasıl yazıldığını? Mektup Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Mektup yazarken gerekli materyalleri edindikten sonra a4 kağıt , dolmakalem vs duygu ve düşüncelerimizi kağıda yansıtabiliriz. Yazıya başlarken kime mektup yazacaksak ona hitap etmeliyiz. Örneğin Sevgili Emre , Sevgili Yılmaz Tuğrul , Saygıdeğer iş arkadaşım, Aziz hemşerim vs. artık giriş bölümüne başlayabiliriz. Giriş bölümü kısa tutulur karşıyı hoşnut kılacak cümleler kurulmaya özen gösterilir. Gelişme bölümü ; Bu bölümde karşımızdaki kişi veya kuruma duygularımızı anlatmak istediklerimizi aktardığımız bölümdür. Paragraf düzenine dikkat etmeniz akıcılık açısından önemlidir. Mektubunuzu yazarken Türkçe imla kurallarına özenle dikkat edilmelidir. Sonuç Bölümü ; Yazımızın son yazdığımız kişiye iyi dileklerimizi sunduğumuz bağlı uzun resmi bir mektup yazıyorsanız içerisinde saygı kelimesi barındıran cümleler kurabilirsiniz. Mektup Türleri Nelerdir? Mektuplar “edebi mektuplar”, “özel mektuplar”, “resmi mektuplar”, “iş mektupları” ve “açık mektuplar” olmak üzere temelde beşe ayrılır Bunların dışında manzum şekilde, yani şiir olarak yazılan mektuplar da vardır 1. Özel Mektuplar Birbirinden uzakta bulunan yakın akraba veya arkadaşların haberleşmek, bir olayı aktarmak, bilgi vermek, ortak düşünceleri paylaşmak gibi çeşitli amaçlarla yazdıkları ve sadece yazanla okuyanı ilgilendiren mektuplardır. Özel mektuplar, konularına göre değişik isimlerle anılır “Aile mektupları, tebrik mektupları, teşekkür mektupları, davet mektupları davetiyeler, taziye mektupları, özür mektupları” gibi özel mektupların gizliliği söz konusudur ve bu gizlilik kanunla korunmuştur. 2. Edebi Mektuplar Edebî mektuplar açık olarak bir dergide veya gazetede yayımlanır. Yazar, birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, düşüncelerini, duygularını anlatır. Ancak asıl amaç bu duygu, düşünce ve görüşleri herkese anlatmaktır. Edebî mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, edebiyat ve fikir olayları hakkında bilgi edinmek de mümkündür. Edebiyat dünyasında tanınmış sanatçılar birbirlerine yazdıkları mektuplarla genelde fikir ve sanat olaylarını, eserleri tartışırlar. Edebi Nitelik Taşımayan Özel Mektup Birbirini çok yakından tanıyan kişilerin karşılıklı yazdıkları mektuplardır. Bunların belirleyici özelliği kişiden kişiye yazılmış olması, içten ve senli benli bir dille oluşturulmalarıdır. Böyle mektuplarda bir alana sıkı sıkıya bağlanmak gerekmez. Özel mektuplar hitap, gövde, sonuç bölümlerinden oluşur. Tebrikler, telgraf, davetiyeler, tebrik mektupları, taziyeler özel mektup çeşitlerinden bazılarıdır. 3. Resmi Mektuplar Dilekçe Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devlet daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda çizgisiz beyaz kâğıt kullanılır. Anlatım ciddi olmalı, konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmemelidir. Dilekçe Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Gereksiz ayrıntılara yer verilmez, yalın ve anlaşılır bir dil kullanılır. Çizgisiz beyaz kâğıda yazılır. Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa, bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehrin adı yazılır. Konu kısaca anlatılır. İlgili makamın bilgisine sunulduğu ve gereğinin yapılması ifade edilir. Bu bölüm kişinin dileğine ilişkin sonuç bölümüdür Alt makama yazılırsa "rica ederim" üst makama yazılırsa "arz ederim" şeklinde yazılır Dilekçenin sağ alt köşesine sırasıyla tarih, imza yer alır; ad, soyad yazılır. Sol alt köşeye ise adres ve varsa ekler yazılır. 4. İş Mektupları Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ya da kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara denir. İş mektuplarının en çok kullanılan çeşidi dilekçedir. Bir talebi ya da siparişi bildirmek, bir soruna açıklık getirmek, iş başvurusunda bulunmak, bir üst makama belirli bir durumla ilgili bilgi iletmek vb amaçlarla kişiler ile kişiler, kişiler ile kurumlar ya da kurumlar ile kurumlar arasında yapılan yazışmalardır. Edebiyatımızdaki Önemli Mektuplar Türk edebiyatında mektup türünün geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. “Münşeat”larda özel ve resmî mektuplara çokça yer verilmiştir. Yalnız bunların dili çok süslü ve ağırdır Münşeatlar yazarının adıyla anılmaktadır “Münşeat-ı Feridun Bey”, “Münşeat-ı Kâni” gibi. Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup göze çarpar. “Münşeat” adı verilen örnek mektup metinleri, bu dönemde kalıplaşmış bir biçimi olan mektup türünün yaşamasını sağlamıştır. Tanzimat’tan sonra ilk ilgi çekici mektup örnekleri Akif Paşa’ya aittir ve bu mektuplar 1885’te yayımlanmıştır. Sonraki dönemlerde de ünlü kişilerin mektupları kitap halinde basılmıştır. Namık Kemal’in “Hususî Mektuplar”, Abdülhak Hâmid Tarhan’ın “Mektuplar”, Muallim Nâci’nin “Muhaberât ve Muhâverât” adlı eserleri bunlara örnek gösterilebilir. Sonraki dönemlerde bazı sanatçılar ise mektuplardan oluşan romanlar hikâyeler, anılar, gezi yazıları kaleme almıştır. Halide Edip’in “Handan”; Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Mutallaka”, “Sevda Peşinde”;Reşat Nuri Güntekin’in “Bir Kadın Düşmanı” adlı romanları bunlar arasında sayılabilir. Ömer Seyfettin bazı hikâyelerini, Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Bir Serencam”ı mektubu. Mektup tarzında yazılan gezi yazıları da vardır. Cenap Şehabettin’in “Hac Yolunda”, “Avrupa Mektupları”; Ahmet Rasim’in “Romanya Mektupları” Mektup tarzında yazılmış şiirler de vardır Kemalettin Kamu’nun “İzmir Yolunda Son Mektup”, Orhan Veli’nin “Oktay’a Mektuplar” adlı eserleri . Bazı sanatçılar da değişik eserlerini mektuplar şeklinde kaleme almışlardır. Nurullah Ataç’ın “Okura Mektuplar” adlı deneme kitabıdır. Önerilen İçerik; ► Güzel Sözler, Günün En Güzel Sözleri, Anlamlı Sözler / Sosyal Fayda
Sayın Yazar, Bu mektubu size yazmadan önce çok düşündüm. Bu mektubu gerçekten yazmalı mıydım? Nihayet gereklilik kipinden kurtulup irade kipine geçmeye karar verince okuduğunuz gibi –ya da okuduğunuzu varsaydığım gibi- bu mektubu yazdım yazmaktayım. Öncelikle bir yazar olarak sizin hayranınız olduğumu belirtmeliyim. Aslına bakarsanız sadece bir kitabınızı okudum ve bu kitap yazarlığınıza hayran kalmam için yeterli oldu. Evet, sadece bu kitap dışında bir kitap yazmamış ve yazmayacak olsaydınız ya da diğer kitaplarınızın hepsi belki beş para etmez de olsa sırf bu kitabınızdan ötürü siz büyük bir yazarsınız. Bu düşüncelerimi naçizane iyi bir okur olduğunu düşünen birinin mütevazı bir fikri olarak kabul edin lütfen. Bahsettiğim kitap Levent Ailesi’nin Tarihi adlı romanınızdır. Açık konuşmam gerekirse sizin isminizden çok romanınızın ismiyle karşılaşıyordum okumadan önce. Yine affınıza sığınarak söylemeliyim ki kitabınız hakkında sağdan soldan pek çok övgü duyduğum ve kitapçıların raflarında sıkça karşılaştığım halde bu kitabı okumaya pek niyetli değildim. Eğer bu yaz aile ziyaretim sırasında elimde başka bir kitap olsaydı; ağabeyim de bu kitabı almış ve sıkılıp okumadan bırakmamış olsaydı yine de okumayacaktım mükemmel romanınızı. Evet, sayın bayım bu hitap tarzını hep kullanmak istemişimdir bütün bu koşullar bir araya gelmeseydi şaheserinizi okumamış olacaktım. Belki hiç merak etmiyorsunuz ama kitabınızı okumaya neden hiç niyetim olmadığının sebeplerini belirtmek istiyorum, ne de olsa istek kipindeyim şu anda. Doğrusu alış veriş listesi gibi pratik işlevi olan bir takım küçük notlar dışında yazı yazmanın ahlaki olarak yanlış olduğu kanaatindeyim. Bu kanaatimin nedenlerini açıklamayı şimdilik bir kenara bırakıyorum ama söylemek isterim ki yazarlığınıza hayran olsam da yazmanın olmamışlığın’ bir tezahürü olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemin temellendirmesini de yine şimdilik bir kenara bırakıyorum çünkü bu meseleye girmek bu anlamsız mektubun gereğinden fazla uzamasına sebep olacaktır. Zaten elime kağıt kalem aldım mı sözü dallandırıp budaklandırıp uzatmak gibi kötü bir huyum var maalesef ki bir parantezin içine bunca şey yazmamdan siz de görüyorsunuzdur bu durumu. Öncelikle bir okur olarak tercihini şiirden yana koymuş biriyim; yani ben bir şiir okuruyum ve elime geçmedikçe diğer türlerden uzak durmaya çalışırım. İkincileyin romanınızın ismi hep itici gelmiştir bana Levent Ailesi’nin Tarihi. Bu isim bir romandan çok bir tarih kitabını çağrıştırıyor; üstelik de adı sanı bilinmeyen bir aileyle ilgili bir tarih kitabını. Bu yüzden bir tarihi romanı hem de hiç duymadığım bir aileye dair bir tarih romanını neden okuyayım diye düşünürdüm hep. Bir de kitabın tuğla gibi kalın görüntüsü iyice soğuturdu beni kendinden. Sonuç olarak dediğim gibi bir şekilde elime geçmişse de kitabınızı okumaya başlarken oldukça isteksizdim. Kitabınızın bana uzun ve sıkıcı dakikalara malolacağını düşünmüştüm. Bir kere başladıktan sonra bırakamayacaktım da çünkü okumaya başladığım bir kitabı ne kadar kötü bulsam da bitirmek gibi kötü bir huya sahibimdir. Ne ki 50-60 sayfa okuduktan sonra romanınız beni kendine bağlayıverdi. Levent ailesinin yüz yıla yakın süren hikayesinde ilgimi çeken hemen hemen bütün aile fertlerinin kendi tutkularının peşinde kendi içlerine doğru yol alarak diğer aile fertlerinden uzaklaşmaları ve dolayısıyla onları umursamamasıydı. Burada tutkunun peşinde kendi içine doğru yol almak kesinlikle bir içe kapanış değildi. Bu daha çok insanın kendi ruhunun derinliklerindeki dehlizlerde yol alırken çılgınca eylemlere sürüklenmesi şeklinde cereyan eden bir durumdu. Bu eylemler de çarpıcı ve sıra dışı olaylara yol açıyordu Cinnet, cinayet, cinsel ilişki, delilik, yolculuk vb. Şu anda size sizin romanınızı yorumladığım için ukalalık yaptığımı düşünmezsiniz umarım. Belki siz kendi romanınızın bu biçimde okunabileceğinizi düşünmemiş de olabilirsiniz küçük bir ihtimal de olsa. Her neyse işte Levent ailesinin fertlerinin mekansal olarak bu denli birbirine yakın ki aynı evde yaşadılar bütün tarihleri boyunca ama ruhsal olarak bu denli uzak oluşları bana kendi ailemi hatırlattı ister istemez. Hatta anlatınız daha da ileriye –ya da geriye- giderek İbrahimi dinlere göre insanlığın ilk ailesi olan Adem ile Havva ve çocuklarını hatırlattı bana. Adem ve Havva’ya erkeklik-kadınlık bilincini ve bu bilinçle beraber cinsiyetlerin tutkularını getiren de önce Havva’nın sonra da Adem’in yasak meyve tutkusu olmamış mıydı? Bu belki fazla metaforik bir benzetme oldu ama Kabil ve Habil hikayesi tutku konusunda daha açık bir örnek olur sanırım. Kabil’i Habil’i öldürerek sonsuz bir yalnızlığa iten de Tanrı’nın yarattığı kıskançlık değil miydi ki kıskançlık belki de tutkuların en güçlüsüdür. Kabil büyük bir kıskançlıkla Habil’i öldürmüş ve gömmemişti. Sonra benim gibi bir karga akıl etmişti Habil’in cesedini gömmeyi. Sonra yerin altından Habil’in sesini duyan Tanrı Kabil’e sormuştu kardeşi nerede diye ki “Ben kardeşimin bekçisi miyim?” diye soruya soruyla cevap vermişti Kabil. Mesele göre yeryüzündeki ilk kardeş söylüyordu bunu; kardeşlerin ilk örneği. Bir bakıma haklıydı da kimse kimsenin bekçiliğini yapamıyor bu dünyada. İnsanların kardeş olduğu fikri daha en başından yalanlanmış Kabil tarafından. Ama yalnız azizler, yalnız azizler’ insanlık ve kardeşlik fikrine feda ederler kendilerini. Kabil kardeş öldürmenin; azizler ise kardeş için kendini öldürmenin temsilcileridir bu yeryüzünde. Oysa modern dünyanın kurtçuk sürüsünde pek az çıkar Kabil de Azizler de. Çünkü insanın insana yakınlık duymasını gerektirir her iki eylem de. Kabil öldürebilecek kadar yoğun hislere sahipti biricik kardeşine karşı. Onunki bir çıkar cinayeti değil tutku cinayetiydi. Tutku dolu bir kıskançlığın tek nesnesi olmaktı Habil’in şanssızlığı. Kabil’i kınayanların unuttuğu nokta onun kardeşini kimden kıskandığıdır. Kabil meseldeki en yüce varlıktan, Tanrı’dan kıskanmıştır kardeşini. Bu durumdur ki onun kardeş katlini azizlerin kendilerini insan kardeşlerine feda edişi kadar kutsal kılar bir bakıma. Oysa modern dünyada kim onlar kadar yakın hissedebilir kendini öldürecek veya ölecek kadar insan kardeşlerine’. Bu arada söylemek gerek ki bütün insanlar’ insanlık’la aynı anlama gelmez. Çünkü insanlık sadece şimdi yaşayanları değil bütün ölmüşleri ve gelecekte yaşayıp ölecekleri de kapsayan bir kavramdır. Romanınızın sevdiğim yanlarından biri de buydu işte. Yaşayanlardan çok ailenin ölmüşlerinin hayaletleri vardı Levent ailesinin tarihi konağında. Romanınızın bu yanını sevdim, çünkü inanır mısınız bundan yaklaşık on yıl önce ben de öldüm. Bir şehirde yenildim ve öldüm ama intihar edecek cesareti bulamadım. Yenilmek kaybetmek gibi değildir. Bir kere yenildikten sonra kaç zafer elde ederseniz edin silemezsiniz yenilgiyi. O yenilgi, o onursuzluk, o korkaklık ve o kendine dönük nefret hep duraduracaktır yerinde. Ruh bir kez ölür ve dirilmez yeniden. İşte ben de fazladan bir on yıldır sürüklüyorum ruhu ölmüş bir bedeni gün be gün; tıpkı içine bakılsa boş olduğu görülecek bir kaplumbağa kabuğu gibi. Bu yüzden hiçbir amacım yok bu hayatta. İçine sıkıştığım bir şimdim var sadece Sisifos gibi. Benimle ilgili planlar kuranları hayal kırıklığına uğratıyorum sürekli. Levent ailesinin evinde gezinen başıboş bir hayalet gibiyim sanki. Evet, sayın yazar epeyce uzattığım bu mektuba son verirken size birkaç –aslında bir- soru sormak istiyorum. Bu romanı gerçekte neden yazdınız? Görünüyor ki siz bir sürü insanın derinliklerine inebilen büyük bir ruh sarrafısınız. Bunca çok ruhu avucunun içi gibi bilen bir adam neden bilgeliğini başkalarıyla paylaşmak ister, bunu anlayamıyorum. Bütün bu bilgeliğinizi kendinize saklamak varken neden başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hissettiniz? Bunu soruyorum, çünkü sizin gibi bir ruh simsarının ulu bir ruhu olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de sırf egonuzu tatmin etmek için; para kazanmak ya da başka buna benzer bir şey için yazmış olduğunuzu düşünemiyorum. Ne olur cevap verin bana büyük yazar! Bu şaheseri neden yazdınız? Yoksa bunun cevabı sadece yazar olmanızda mı gizli? Ya da yazmadan duramadınız mı? Veya siz de benim gibi istedim ve yazdım’ mı diyeceksiniz? Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorum sayın yazar. Lütfedip cevap verirseniz beni büyük bir meraktan kurtarırsınız. Saygılarımla Ölü Bir Okur adem ve havvaBarış KahramanBir Yazara Mektupdusunmek yazmadan oncehabil ve kabil metaforuibtahimi dinlerÖlü Bir OkurÖlü Bir yazarozel sozleryazmadan once dusunmek
çocuğunuzu anlatan bir mektup yazar mısınız